Oğuz F., Satman İ., Kubat Üzüm A., Ögret Y., Rasulova N., Yenidünya Yalın G., et al.
Yükseköğretim Kurumları Destekli Proje, 2023 - 2024
Tip 1 diabetes mellitus (Tip 1 DM) pankreastaki beta hücrelerinin otoimmun aracılıklı yıkımından
kaynaklanan bir hastalıktır. Genetik yatkınlık, çevresel tetikleyiciler ve epigenetik değişiklikler hastalığın
oluşumunda rol oynar. Beta hücre yıkımına yol açan T-hücre aracılıklı otoimmun yanıt adacık
inflamasyonuna, humoral yanıt ise beta hücre antijenlerine özgü otoantikorların üretilmesine sebep olur.
Buna karşılık Tip 2 DM başlangıçta insülin direncinin neden olduğu, zamanla beta hücre fonksiyonunun,
dolayısıyla insülin sekresyonunun da azaldığı kronik metabolik bir hastalıktır. Erişkinde latent otoimmun
diyabet (LADA) ise patogenezi Tip 1 DM ile benzer olmakla birlikte geç yaşta ortaya çıkması, latent bir
başlangıç evresi göstermesi ve kısmen korunmuş beta hücre rezervi sebebiyle sıklıkla Tip 2 DM ile
karıştırılmaktadır.
HLA, Tip 1 DM’de genetik yatkınlığa %50 oranında katkıda bulunur. Bunun yanı sıra nonHLA
grubu genlerin de (PTPN22, INS, SH2B3, TCF7L2, CTLA-4 vb.) de diyabet patogenezinde rol oynadığını
gösteren; böylece diyabet tiplerinin ve heterojen alt tiplerin ayrımında yararlı olabilecek, ayrıca prognozu
ve tedaviye yanıtları kısmen açıklayabilen çalışmalar bulunmaktadır. Spesifik gen polimorfizmlerinin
katkısının ise etnik/ırksal özelliklere bağlı olduğu düşünülmektedir.
Rutin klinik uygulamada otoantikor ve gereğinde genetik taramaların yapılamaması, yanlış
tanıya neden olabilmektedir. Örneğin bir Tip 2 DM kohortunda, vakaların %8-10 kadarının aslında yanlış
teşhis edilmiş LADA vakaları olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle diyabet alt tiplerinin ve özellikle
LADA'nın doğru teşhisine yardımcı olmak için etnik/ırksal genetik ve humoral biyobelirteçlerin
belirlenmesine ihtiyaç vardır.
LADA sıklığının günümüzde giderek arttığını da göz önünde bulundurduğumuzda, diğer diyabet
tipleriyle LADA arasındaki farklılıkları açıklığa kavuşturmak, yetişkinlikte başlayan otoimmun diyabet tanısının kliniğe yansıması açısından çok önemlidir. Bu bakımdan çalışmamızda ülkemizde LADA
hastalarında daha önce ayrıntılı olarak çalışılmamış olan HLA/nonHLA (CTLA-4, PTPN22, FTO, ICOS,
TCF7L2, CD226) gen polimorfizmlerini araştırmayı ve Tip 1 DM ve Tip 2 DM hastaları ile karşılaştırmayı
amaçladık.
Çalışmamızın bulgularının LADA’nın klinik seyrini ve tedaviye yanıtı etkilileyen faktörlerin
belirlenmesi ve gelecekte gen polimorfizmlerine göre immunomodülatör tedavilerin geliştirilmesi için
yapılacak yeni çalışmalara zemin hazırlamasını umuyoruz.