TürkToplumunda Latent Otoimmun Diyabetin Genetik Risk Profili:Tip 1 ve Tip 2 Diabetes Mellitustan Farklı Yönleri


Oğuz F., Satman İ., Kubat Üzüm A., Ögret Y., Rasulova N., Yenidünya Yalın G., et al.

Yükseköğretim Kurumları Destekli Proje, 2023 - 2024

  • Proje Türü: Yükseköğretim Kurumları Destekli Proje
  • Başlama Tarihi: Kasım 2023
  • Bitiş Tarihi: Kasım 2024

Proje Özeti

Tip 1 diabetes mellitus (Tip 1 DM) pankreastaki beta hücrelerinin otoimmun aracılıklı yıkımından kaynaklanan bir hastalıktır. Genetik yatkınlık, çevresel tetikleyiciler ve epigenetik değişiklikler hastalığın oluşumunda rol oynar. Beta hücre yıkımına yol açan T-hücre aracılıklı otoimmun yanıt adacık inflamasyonuna, humoral yanıt ise beta hücre antijenlerine özgü otoantikorların üretilmesine sebep olur. Buna karşılık Tip 2 DM başlangıçta insülin direncinin neden olduğu, zamanla beta hücre fonksiyonunun, dolayısıyla insülin sekresyonunun da azaldığı kronik metabolik bir hastalıktır. Erişkinde latent otoimmun diyabet (LADA) ise patogenezi Tip 1 DM ile benzer olmakla birlikte geç yaşta ortaya çıkması, latent bir başlangıç evresi göstermesi ve kısmen korunmuş beta hücre rezervi sebebiyle sıklıkla Tip 2 DM ile karıştırılmaktadır. HLA, Tip 1 DM’de genetik yatkınlığa %50 oranında katkıda bulunur. Bunun yanı sıra nonHLA grubu genlerin de (PTPN22, INS, SH2B3, TCF7L2, CTLA-4 vb.) de diyabet patogenezinde rol oynadığını gösteren; böylece diyabet tiplerinin ve heterojen alt tiplerin ayrımında yararlı olabilecek, ayrıca prognozu ve tedaviye yanıtları kısmen açıklayabilen çalışmalar bulunmaktadır. Spesifik gen polimorfizmlerinin katkısının ise etnik/ırksal özelliklere bağlı olduğu düşünülmektedir. Rutin klinik uygulamada otoantikor ve gereğinde genetik taramaların yapılamaması, yanlış tanıya neden olabilmektedir. Örneğin bir Tip 2 DM kohortunda, vakaların %8-10 kadarının aslında yanlış teşhis edilmiş LADA vakaları olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle diyabet alt tiplerinin ve özellikle LADA'nın doğru teşhisine yardımcı olmak için etnik/ırksal genetik ve humoral biyobelirteçlerin belirlenmesine ihtiyaç vardır. LADA sıklığının günümüzde giderek arttığını da göz önünde bulundurduğumuzda, diğer diyabet tipleriyle LADA arasındaki farklılıkları açıklığa kavuşturmak, yetişkinlikte başlayan otoimmun diyabet tanısının kliniğe yansıması açısından çok önemlidir. Bu bakımdan çalışmamızda ülkemizde LADA hastalarında daha önce ayrıntılı olarak çalışılmamış olan HLA/nonHLA (CTLA-4, PTPN22, FTO, ICOS, TCF7L2, CD226) gen polimorfizmlerini araştırmayı ve Tip 1 DM ve Tip 2 DM hastaları ile karşılaştırmayı amaçladık. Çalışmamızın bulgularının LADA’nın klinik seyrini ve tedaviye yanıtı etkilileyen faktörlerin belirlenmesi ve gelecekte gen polimorfizmlerine göre immunomodülatör tedavilerin geliştirilmesi için yapılacak yeni çalışmalara zemin hazırlamasını umuyoruz.