Güncel Gelişmeler Işığında SAĞLIK SOSYOLOJİSİ, Kubilay Özer - Gülşen Çetin Aydın, Editör, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, ss.217-232, 2024
Araştırmanın bulguları, güçlü sosyal bağların (aile dayanışması dâhil) bireyleri kriz risklerine karşı koruduğunu
(Gadermann vd., 2021; Bozkurt vd., 2022) doğrulamaktadır.
Gerçekten de pandemi sürecinde aile dayanışmasının arttığını
belirten kişilerde depresif belirtiler ve varoluşsal kaygılar daha
düşük seviyededir. Güçlü aile bağları, bireylerin zorluklara karşı direncini artıran çok önemli bir faktördür.
Pandemi sürecinde aile içi iletişim sorunlarında bir artış
yaşanmıştır. Pandeminin başında yapılan bir araştırmada (Şentürk ve Bozkurt, 2021) aile içi iletişim sorunları yaşıyorum
diyenlerin oranları yüzde 17, aile bağlarım güçlendi diyenlerin
oranı ise yüzde 55 bulunmuştur. İkinci yılında aynı sorular bu
araştırmada da sorulmuştur. İletişim sorunu yaşadığını söyleyenlerin oranı 10 puanlık bir artışla yüzde 27’ye çıkmıştır. Diğer taraftan aile bağlarım güçlendi diyenlerin oranı ise 12 puanlık bir düşüşle yüzde 55’ten yüzde 43’e gerilemiştir. Ancak
bütün bunlara rağmen toplumun çoğunluğunda aile dayanışması devam etmiştir.
Bu araştırmada yaklaşık olarak katılımcıların üçte ikisi
(%65), pandemi süresince "aile bireylerinin birbirlerine maddi
olarak destek olduğunu" belirtmiştir.
Diğer taraftan ekonomik faktörlerin aile ilişkileri üzerinde
büyük bir etkisi vardır. Bu araştırmanın sonuçları aile içi çatışma konusunda “Sosyal Yapısal Teori”nin temel argümanlarını
(Browning, 2002; Krivo ve Peterson, 1996) doğrulamaktadır.
Eğer insanların iş üretkenliği veya aile gelirleri pandemi süre-
Krizde Aile İçi Çatışma ve Dayanışma
231
cinde arttıysa aile dayanışması puanları da artmaktadır. Tersi
durumda ise aile içi çatışma ve şiddet puanları artmaktadır.
Özellikle işsiz ve yoksul bireyler pandemiden daha olumsuz
etkilenmiştir. Bu sonuçlar uluslararası akademik literatürün
bulguları ile (Wilson, 1987; Stark, 2009; Li vd., 2022) büyük
ölçüde örtüşmektedir.
Akademik literatür incelendiğinde, yoksul kesimlerin yanı
sıra kadınlar ve gençlerin de Covid-19 pandemisinden daha
olumsuz etkilendiği görülmektedir (Yavorsky vd., 2021; Bayhan ve Bozkurt, 2021; Cheshire-Allen ve Calder, 2022; Muldrew vd., 2022; Berchtold, 2022; Toros ve Falch-Eriksen, 2022).
Bu araştırmanın bulguları da depresyon, anksiyete, ev içi şiddet ve çatışma belirtilerinin gençler ve kadınlar arasında daha
yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Gençler için işsizlik endişesi, arkadaşlarından uzak kalmanın yanı sıra oldukça etkilidir. Evden çalışma sebebiyle pandemi sürecinde artan iş yükü
kadınları erkeklerden daha fazla etkilemiştir.
Dinî bağlılık, aile dayanışmasında önemli faktörlerden biridir. Güçlü manevi değerlere sahip olmak insanların zorluklara
karşı direncini artıran bir faktördür (Gülerce ve Maraj, 2021).
Nitekim bu araştırmada da "İnanıyorum ve dinî yükümlülüklerimi yerine getiriyorum.” diyenler arasında aile dayanışması
artarken aile içi çatışma bildirenlerin oranı gerilemektedir.
Bu araştırma, pandemi gibi kriz dönemlerinde aile dayanışmasının ve sosyal bağların önemini ortaya koymaktadır. Bir
diğer ifadeyle aile bağlarının güçlendirilmesi zor zamanlarda
bireysel ve toplumsal dayanıklılığı artırmak için son derece
önemlidir. Bu sebeple aile dayanışmasını güçlendirmeye ve aile
içi çatışmayı azaltmaya yönelik politikalar geliştirilebilir. Ayrıca pandemi sürecinde özellikle risk altında olan gruplara
(gençler, kadınlar, işsizler ve yoksul bireyler) yönelik destek
hayati bir önem taşımaktadır.
Güncel Gelişmeler Işığında SAĞLIK SOSYOLOJİSİ
232
Ekonomik faktörlerin aile dayanışması üzerindeki etkisi,
aile içi çatışma ve şiddetin ekonomik koşullarla ne ölçüde ilişkili olduğunu göstermektedir. Ekonomik güvencesizlik ve işsizlik,
aile içi gerginliği ve çatışmayı artırabilir, bu da özellikle zor
zamanlarda aile dayanışmasına ihtiyacı artırmaktadır. Bu nedenle ekonomik destek programları ve sosyal koruma önlemleri, pandemi gibi kriz dönemlerinde ailelerin mali yükünü hafifletmelerinde ve aile içi çatışmayı azaltmada etkili olabilir.
Gençler ve kadınlar arasında daha yüksek depresyon, anksiyete, ev içi şiddet ve çatışma belirtileri bulunması, bu grupların kriz dönemlerinde özellikle savunmasız olduğunu göstermektedir. Bu bulgular, gençlere ve kadınlara yönelik hedeflenmiş müdahale ve destek programlarının önemini artırmaktadır.
Gelecekte olası bir pandemi durumunda örneğin gençlerin sosyal izolasyon ve işsizlik endişelerini hafifletecek programlar,
kadınların evde artan iş yükü ve şiddet riskiyle başa çıkmalarına yardımcı olacak önlemler düşünülebilir.
Sonuç olarak, bu araştırma, aile dayanışmasının ve sosyal
bağların, bireylerin krizlere karşı direncini nasıl artırabileceğine
dair önemli bilgiler sağlamaktadır. Aynı zamanda, kriz dönemlerinde özellikle kırılgan gruplara yönelik destek ve müdahalelerin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu bulgular olası krizlerde
politika yapıcılar için yol gösterici olabilir.