in: On Interactıon Between The City And The Language(s): Individual to Society , Seda Güven,Göklem Tekdemir, Editor, Istanbul University Press, İstanbul, pp.41-59, 2021
Studies on bilingualism report contradictory findings, but the emphasis is mostly on the cognitive
advantages provided by being bilingual. Discussions in the literature focus mainly on the kind of
difference bilingualism can make in terms of cognitive functioning. However, the findings obtained so
far, and all conclusions that can be drawn, indicate that there are two main problems in bilingual studies.
The first is the fact that the phenomena of bilingualism and immigration are historically and
sociologically intertwined. This issue may also be the main reason for the second problem, the method
problem. Method discussions are still an ongoing debate in bilingualism. We can assume that the
inconsistent findings in the literature are due to the narrowness of view of the phenomenon. From a
different perspective, there may be other variables that are systematically overlooked, but which have
the potential to contribute to an explanation for the reasons for bilingual superiority. Studies conducted
with babies in the pre-speech period and studies examining the bilingual’s non-verbal language cues
other than the linguistic clue offer different perspectives. As latest studies highlight the intertwined
social and cognitive processes, we should approach bilingualism more comprehensively rather than
being trapped in variables like executive functions. In this sense, research on bilingualism has the
potential to create a favorable study field by focusing on the non-verbal aspects of human interactions.
It opens up a fruitful discussion area in terms of social-contextual or social interaction theories in
developmental processes.
İki dillilik çalışmalarının sonuçlarında çelişen bulgular olmasına ragmen, çalışmalarda ağırlıklı
olarak iki dilli olmanın bilişsel avantajları üzerinde durulmaktadır. Bu bağlamda literatürdeki
tartışmalar, iki dilli olmanın bilişsel işlevler açısından ne tür farklılıklar yaratabileceğine dair çeşitli
önerilerde bulunmaktadır. Ancak bugüne kadar araştırmalarda elde edilen bulgular ve çıkarılabilecek
tüm sonuçlar, iki dillilik çalışmalarında temel olarak iki sorun olduğunu göstermektedir. Bu sorunlardan
ilki, iki dillilik ve göç olgularının tarihsel ve sosyolojik açılardan iç içe geçmesidir. Bu durum
aynı zamanda karşılaşılan ikinci sorun olan yöntem sorunun ana nedenlerinden birisi olarak da ele
alınabilir. Yöntem sorunu, iki dillilik çalışmalarında hali hazırda varlığını devam ettiren bir tartışma
konusudur. Aynı zamanda, literatüdeki araştırmaların bulgularında karşılaşılan tutarsızlıkların iki
dillilik fenomenine dair getirilen bakış açılarının kısıtlılığında kaynaklandığını da söyleyebiliriz. Farklı
bir bakış açısı ile de, iki dilli olmanın üstünlüğünün nedenlerine katkıda bulunma potansiyeline sahip
ancak sistematik olarak gözden kaçırılan başka değişkenlerin varlığı da söz konusu olabilir. Konuşma
öncesi dönemde bebeklerle yapılan çalışmalar ve iki dillilerin linguistik ipuçları yerine sözel olmayan
dil ipuçlarını inceleyen çalışmalar, iki dilli olma fenomenine dair farklı bakış açıları sunmaktadır. Son
dönem çalışmaların sosyal ve bilişsel süreçleri vurgulamaları dolayısıyla yeni yapılacak çalışmalarda
iki dilliliğe yönetici işlevler gibi belirli değişkenlerle kısıtlı kalmak yerine daha kapsamlı yaklaşımlar
benimsenmelidir. Bu anlamda, iki dillilik araştırmaları, insan etkileşimlerinin sözel olmayan yönlerine odaklanarak elverişli bir çalışma alanı yaratma potansiyeline sahiptir. Ayrıca gelişimsel süreçlerde,
sosyal-bağlamsal ve sosyal etkileşimsel kuramlar açısından verimli bir tartışma alanı sunmaktadır.