“Mısır Ahvali”: II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e İslâmcı Basında Mısır


Livaoğlu Mengüç H.

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt.59, sa.59, ss.51-74, 2020 (Hakemli Dergi)

Özet

Mısır’ın önce 1798’de Fransızlar tarafından, ardından 1882’de İngiltere tarafından işgal edilmesi, Mısır meselesini Osmanlı diplomasisinin temel problemlerinden biri hâline getirmiştir. II. Meşrutiyetin ilanı ve İttihat ve Terakki hükûmetlerinin idaresi ile birlikte Osmanlı üst-kimliği altında Türk ve Arap halkları arasındaki ilişkiler yeniden şekillenirken Bâbıâli ile Kahire arasındaki ilişkiler de yeni bir biçim kazanmıştır. İngilizlerin Mısır’ı Hilafet için İstanbul’a alternatif bir merkez olarak düşündüğüne yönelik iddialar da ilişkilerin seyrini etkileyen ve kimi zaman gerilimli seyretmesine neden olan unsurlar arasında zikredilmektedir. I. Dünya Savaşı’nın başladığı dönemde Türk kamuoyunun dikkati yeniden Mısır’a yönelmiş, İslâmcı mecmualarda Mısır’ın yakın tarihi ve Osmanlı Devleti için taşıdığı ehemmiyete ilişkin yoğun bir yazım faaliyeti dikkat çekmeye başlamıştır. Bilhassa Sebîlürreşâd/Sırât-ı Müstakîm, Hikmet, Teârüf-i Müslimîn ve Beyânülhak mecmuaları Mısır’daki gelişmelerle yakından ilgilenmiş, gerek haberler gerekse makaleler ve yazı dizileri ile Mısır meselesini gündemde tutmaya çalışmışlardır. Sebîlürreşâd’da Ömer Rıza Doğrul, Tâhirülmevlevî ve Abdülganî Saîd; Teârüf-i Müslimîn’de Sâmizâde Süreyya Mısır izlenimlerini yerinden aktardıkları yazılarında, İngiltere’nin ilhakına rağmen Mısır’ın hala Osmanlı Devleti’nin bir parçası olduğu fikrini işlemeye çalışmışlardır. Mecmualarda ayrıca Mısır’ın İslâm medeniyetinde çok önemli ve ayrıcalıklı bir konuma sahip bulunduğu, İngilizlerin Mısır’ı işgal etmekle Müslümanların birliği ve dirliğine de kastetmiş olduğu yorumları yapılmıştır. Bununla birlikte, I. Dünya Savaşı’na gelindiğinde Mısır’ın resmen Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasıyla, II. Meşrutiyet’in İslâmcı aydınlarının yüzleşmeye çalıştığı bu kriz nispeten nihayete ermiş, Mısır Osmanlı kimliğinden ziyade İslâm birliğinin manevi çatısı altında düşünülmeye başlamıştır. Bu kanının oluşmasında, Osmanlı Devleti’nin kendi içinde geçirdiği dönüşüm ile Anadolu’da devam eden Kurtuluş Savaşı’nın doğurduğu yeni şartlar da etkili olmuş görünmektedir. İstanbul basını ile Mısır basınının birbirlerini yakından takip ettikleri II. Meşrutiyet döneminde İslâmcı mecmuaların yazarları Mısır’daki çeşitli basın organlarına yönelik kanaatlerini de okuyucuları ile paylaşmışlardır. Bu meyanda el-Mukattam İngiliz çıkarlarına hizmet etmekle, el-Ehrâm Mısır’ın meselelerini ele alırken Fransız bakış açısını kullanmakla itham edilirken el-Livâ ve eş-Şa‘b gibi muhafazakâr vatanperver çizgideki gazetelerin İngiliz işgali karşıtı tavrı sıkça övülmüştür. İslâmcı mecmuaların Mısır’da muhafazakâr vatanperver kanadı temsil eden Mustafa Kâmil liderliğindeki Vatancılar (Hizbü’l-Vatanî) grubuna yaklaşımı da son derece müspet olmuştur. Hatta bu mecmualardaki yazarların Mısır siyasi sahnesinde yer alan bütün aktörler arasında Mustafa Kâmil’e ve Vatancılar’a duydukları sempati ve verdikleri destek çeşitli vesilelerle sık sık dile getirilen bir husus olmuştur. Bununla birlikte partinin Mustafa Kâmil’den sonraki genel başkanı Muhammed Ferîd, selefi kadar etkili bir liderlik yapamamakla ne Mısır Hidivi’ne ne de İngilizlere karşı etkili bir siyaset geliştirebilmiş olmakla eleştirilmiştir. Zira bu dönemde Mısır’daki milliyetçi eğilimler iki ana fikir etrafında toplanıyordu. Bunlardan Hizbü’l-Ümme grubu, İngiliz işgaline karşı daha ılımlı olan ve işgalin müzakereler yoluyla ve ancak anayasal monarşi modelinin sağlıklı bir şekilde işlemesi temin edildikten sonra sona ermesi gerektiğini savunuyor, buna karşılık Vatancılar İngiltere’nin Mısır’dan derhal çıkmasını istiyor ve bunun için sert bir söylem benimsiyorlardı. I. Dünya Savaşı boyunca Mısır’ın yeniden Osmanlı Devleti topraklarına bağlanacağını düşünen ve İngiltere’ye duydukları antipatiyi her fırsatta açığa vuran İslâmcı yazarlar içinse İngilizler ile müzakere masasına oturmak ve onların Mısır’dan kendi istekleri ile çıkmalarını beklemek, hem devletin hem de Mısır halkının çıkarlarına açıkça ihanet etmek demekti. İslâmcı basın bu sebeple Muhammed Ferîd’in selefine göre tonu daha yumuşak olan retoriğini zafiyet olarak niteleyerek eleştirmiştir. Mısır’ı İslâmcı mecmuaların gündemine getiren bir başka olay da 1911’de Trablusgarp’ın İtalyan tarafından işgali olmuştur. Bu süreçte Mısır kamuoyunun işgale tepkisi, başlattıkları yardım faaliyetleri ve bu hususta gösterdikleri fedakarlıklar, Osmanlı’nın işgale müdahale noktasındaki faaliyetlerinin Mısır’da nasıl yankı bulduğu gibi hususlar basında ele alınmıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında ise Mısır’ın, hem cihat fetvalarının İslâm dünyasındaki etkileri sadedinde hem de İngilizlerin Mısır’ı himayesinin savaşın kaderini nasıl etkileyebileceği minvalinde basının gündemine geldiği görülmektedir. Savaş sona erip yenilgi kabul edildiğinde Mısır’ın da tamamen kaybedilmiş olduğu anlaşılmış, sonraki süreçte Mısır da İstanbul’un siyasi nüfuz alanının dışında kalan öteki İslâm memleketleri gibi manevi anlamda bir İslâm birliği çerçevesinde telakki edilmeye başlamış ve Mısır İslâmcı mecmualarda artık, dünyanın dört bir tarafından Müslüman toplulukların haberlerinin aktarıldığı haber derlemelerinde yer bulmaya başlamıştır. Ana konularını oluşturan yukarıdaki hususlardan hareketle bu çalışma, II. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’in ilanına kadar İslâmcı basında Mısır’a ilişkin olarak kaleme alınan haber ve makaleleri içerik analizi yöntemiyle inceleyerek İslâmcıların bir taraftan Mısır’daki İngiliz varlığına, diğer taraftan İslâm ile Arap kimliklerinin ötesinde kendisine müstakil bir varlık alanı açmaya başlayan Mısır kimliğine bakış açısını değerlendirmeyi amaçlamaktadır.