Middle East Regional Security & Cooperation Meeting, Praha, Çek Cumhuriyeti, 16 - 18 Şubat 2023, ss.1-10
Lübnan-İsrail anlaşması Türkiye ile Yunanistan arasında deniz sınırları sorununa örnek teşkil eder mi?
Mitsotakis savaşta olanlar bile anlaştı o halde biz neden anlaşmayalım diyor.
Evet iki ülke savaşta değil. Düşmana böyle yardım edilmez, düşman böyle kucaklanmaz. Türk-Yunan
savaşının üzerinden çok uzun yıllar geçti. Soğuk bir barış yaşansa da olsa bazı koşulların ortaya
çıkması durumunda (Öcalan krizi sonrası Yunanistan’ın Türkiye’yi yatıştırma ihtiyacı, Türkiye’nin
Gümrük Birliği müzakerelerinde ve sonrasında Yunanistan’ın engellemesini bertaraf etme çabası,
1999’da iki ülkeyi de vuran depremlerin iki halkı birbirine yaklaştırması) ilişkilerde yumuşama yaşandı,
toplumlar birbirini tanıdı. Türk Üniversitelerinde çalışan Yunanlı akademisyenler bunun sadece bir
örneğini oluşturuyor.
Ancak dikkat edilirse iki ülkeyi yumuşamaya bu faktörlerden hiçbiri ekonomik açıdan ortak
kazançların farkına varılmasıyla ilgili değil.
Zaman faktörüne geri dönersem egemenlik sorunlarında sadece savaşın olup olmasıyla
değerlendirilemez kuşkusuz. Kıbrıs sorununun ortaya çıkması Ege’yi ve bugün Doğu Akdeniz’i bir
mücadele alanına dönüştürdü. Halledilmeyen teritoryal sorunların zaman içinde çok daha çetrefil ve
çözümü zor hale geldiği bilinen bir gerçek. Gerek yeni sorunların gerekse de yeni aktörlerin ortaya
çıkması açısından.
Lübnan-İsrail arasında deniz sınırları anlaşmasını mümkün kılan en önemli unsur Lübnan’ın ekonomik
çaresizliğiydi. Teritoryal sorunların çözümü karşıt kimlikler yeniden tanımlanmadan oldukça zor
gözüküyor. Bunun bir istisnası taraflardan birinin ya da her ikisinin de var olma ihtiyacının ağırlığı
nedeniyle düşmanlıklarını ikinci plana atması durumu ki Türkiye-Ermenistan barış süreci de
Ermenistan’ın büyük bir ekonomik çıkmazda olduğu ortamda gerçekleşmişti.
Bir an için sadece Doğu Akdeniz’de deniz sınırları meselesinde yoğunlaşırsak Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’nin tanınması yolundaki adımlarıyla Yunanistan ve Rum Yönetimi’nin adada
çoğunluğun egemenliğinde bir federasyon oluşturulması tezinin birbirlerine tamamen zıt pozisyonlar
içerdiğini görürüz ki KKTC’nin de ortak hidrokarbon arama talepleri tanınma meselesi yüzünden geri
çevrilmiştir.
O halde Türkiye, Yunanistan ve her iki kesimiyle Kıbrıs bundan ne kazanacak sorusundan daha önemli
bir soru kendi pozisyonlarından vazgeçmeleri pahasına böyle bir sürece girecekler mi sorusudur. Bu
noktada Güneyde devlet başkanlığı seçimlerinden önce adayların AB kozunu kullanarak tekrar
federasyon müzakerelerinin başlatılması konusundaki beyanları Kıbrıs’ta çözümle deniz sınırları
sorununun ne kadar birbirine bağlı olduğuna işaret etmektedir. Ancak AB üyeliği Türkiye için
inandırıcı olmaktan çıkmıştır.
İkincisi gerek Türkiye’nin gerekse de Yunanistan’ın ekonomik durumunun Lübnan’dakine benzer
zorlayıcı bir faktör olarak ele alınması mümkün gözükmemektedir. Dahası her ikisinin de anlaşmayla
elde edeceklerine alternatifleri bulunmaktadır. Bu anlamda deniz sınırları belirleme ve güvenlik
konusunda diğer ülkelerle yapılan anlaşmaların yanı sıra silahlanmaya verilen önem üzerinde de
durulabilir.
Arabuluculuk konusuna gelirsek arabulucunun en etkili olduğu durumlar sorunların üstesinden
gelinmesinden bizzat kendisinin de çıkarı olduğu durumlardır. Türkiye ile Yunanistan tüm sorunlara
rağmen iki müttefik ülkedir. Üstelik Kardak/Imia krizinin de ortaya koyduğu gibi kontrolden çıkan bir
tırmanma neticesinde iki ülke arasında silahlı bir çatışmanın çıkması olasılığı vardır ve bu olasılık
ABD’nin baskılarıyla engellenmiştir. Bugün Türkiye-ABD ilişkisinde ciddi sorunlar güvenirlik sorununu
gündeme getirmektedir. Buna karşın AB (ki Türkiye onun üyesi değildir) ve BM ile karşılaştırıldığında
ABD’nin arabuluculuğu çok daha etkilidir. Ancak bu Türkiye’nin milli mesele olarak gördüğü
konulardan büyük tavizler vereceği anlamına da gelmemektedir. Peki Yunanistan ve Rum Yönetimi
KKTC’yi resmen tanımadan Kıbrıslı Türklerin de haklarının korunacağı türden bir anlaşmayı kabul
edecek midir?
Kapalı kapılar ardında tarafları ikna görüşmeleri yapılacak gibi gözükmektedir. Bu temasların kabulü
anlaşmanın olacağı anlamına gelmemektedir. Taraflar bu görüşmelerin bizzat kendisi sayesinde ABD
ile ilişkilerini ilgilendiren meseleleri gündeme getirebilecekleri gibi kendi tezlerini anlatmak, karşı
tarafın ne noktada taviz verebileceğini ölçmek, uluslararası kamuoyunda barışçıl bir ülke imajı çizmek
ve üçüncü tarafları kendi lehlerinde harekete geçirmek gibi yan amaçlar da güdebilirler.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde doğal afetler dışında onları birleştirecek ortak düşmanlardan söz
etmek zordur. Ancak barış süreçleri sorunların kalıcı çözümüne gitmese bile silahlı çatışmaların
yokluğunda tarafların birbirlerine yönelik düşmanca algılarını törpülemektedir. Bu noktada da
gerginliklerin tırmanmasının silahlı bir çatışmaya gitmesinin engellenmesi kadar gerginliklerin nedeni
olan adımların atılmasına destek verilmemesi de büyük önem kazanmaktadır.
Tüm bu zorlu engellere karşın eğer böyle bir anlaşma imzalanır ve parlamentolarca onaylanırsa Türk-
Yunan ilişkilerinde ve bölgesel barış ve istikrar konusunda çok önemli kazanımlar elde edilmiş
olacaktır. İran’ın çözülmesi ve iç savaş Lübnan-İsrail ilişkilerini doğrudan olumsuz etkileyebilir aksine
Türkiye-Yunanistan barışı tüm bölgeyi olumlu etkiler ve güvenlik tehditlerine (askeri ve doğal) karşı
bir arada oluşları güçlerini fazlasıyla çoğaltır.
Does the Lebanon-Israel agreement set an example for the maritime borders problem between
Turkey and Greece?
Mitsotakis says even those who are at war have agreed, so why shouldn't we agree?
Yes, the two countries are not at war. The enemy is not helped like this, the enemy is not embraced
like this. Many years have passed since the Turkish-Greek war. Even if there is a cold peace, in case
some conditions arise (Greece's need to appease Turkey after the Öcalan crisis, Turkey's effort to
eliminate Greece's obstruction in the Customs Union negotiations and afterwards, the two peoples
of the earthquakes that hit both countries in 1999) closer to each other), there was a softening in
relations, societies got to know each other. Greek academics working at Turkish Universities are just
one example of this.
However, if attention is paid, neither of these factors is related to the realization of the mutual gains
in economic terms.
If I go back to the time factor, there is no doubt that the problems of sovereignty cannot be
evaluated only by whether there is a war or not. The emergence of the Cyprus problem has
transformed the Aegean and today the Eastern Mediterranean into a field of struggle. It is a well-
known fact that unresolved territorial problems become more complex and difficult to solve over
time. In terms of both new problems and the emergence of new actors.
The most important factor that made the maritime border agreement between Lebanon and Israel
possible was the economic desperation of Lebanon. Solving territorial problems seems very difficult
without redefining opposing identities. An exception to this is when one or both sides put their
hostilities into the background due to the weight of the need to exist, and the Turkey-Armenia peace
process took place in an environment where Armenia was in a great economic stalemate.
If we focus for a moment only on the issue of maritime borders in the Eastern Mediterranean, we will
see that Turkey's steps towards the recognition of the Turkish Republic of Northern Cyprus and the
thesis of the creation of a federation under the sovereignty of the majority of Greece and the Greek
Cypriot Administration on the island contain completely opposite positions, that the TRNC also has
common hydrocarbons. search requests were turned down due to recognition issue.
In that case, a more important question than the question of what will Turkey, Greece and Cyprus
with their two parts gain from this, is whether they will enter such a process at the expense of giving
up their own positions. At this point, before the presidential elections in the South, the statements of
the candidates about re-starting the federation negotiations by using the EU trump card indicate how
interconnected the solution in Cyprus and the maritime borders problem are. However, EU
membership has ceased to be convincing for Turkey.
Secondly, it does not seem possible to consider the economic situation of both Turkey and Greece as
a compelling factor similar to that of Lebanon. What's more, both have alternatives to what they'd
get by agreement. In this sense, in addition to the agreements made with other countries on
maritime borders and security, the importance given to armament can be emphasized.
When it comes to mediation, the mediator is most effective when he or she has a personal interest in
overcoming the problems. Despite all the problems, Turkey and Greece are two allies. Moreover, as
the Kardak/Imia crisis reveals, there is a possibility of an armed conflict between the two countries as
a result of an escalation out of control, and this possibility was prevented by the pressures of the
USA. Today, serious problems in Turkey-US relations raise the issue of reliability. On the other hand,
when compared to the EU (which Turkey is not a member of) and the UN, the US mediation is much
more effective. However, this does not mean that Turkey will make big concessions on the issues it
sees as a national issue. So, will Greece and the Greek Cypriot Administration accept an agreement
that will protect the rights of Turkish Cypriots without officially recognizing the TRNC?
It seems that convincing talks will be held behind closed doors. The acceptance of these contacts
does not mean that the agreement will be concluded. Thanks to these negotiations, the parties can
raise issues concerning their relations with the United States, or they can also pursue secondary
purposes such as expressing their thesis, measuring where the other side can make concessions,
creating an image of a peaceful country in the international public opinion, and mobilizing third
parties in their favor.
Apart from natural disasters, it is difficult to talk about common enemies that will unite them in
Turkey-Greece relations. However, even if the peace processes do not lead to a permanent solution
to the problems, in the absence of armed conflicts, the hostile perceptions of the parties towards
each other are eroded. At this point, as well as preventing the escalation of tensions from going to an
armed conflict, not supporting the steps that cause tensions.
Despite all these difficult obstacles, if such an agreement is signed and approved by the parliaments,
very important gains will be achieved in Turkish-Greek relations and regional peace and stability. The
dissolution of Iran and the civil war may directly affect the Lebanese-Israeli relations negatively, on
the contrary, the peace between Turkey and Greece positively affects the entire region and their
coexistence against security threats (military and natural) greatly increases their power.