IX. Ulusal Müzik Eğitimi Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 17 Aralık 2010, ss.735-745
Cumhuriyetimiz’de “ulusal müzik egˆitimi”, dogˆal olarak, bas¸-kurucu Gazi M. K. Atatürkümüz’ün önderligˆinde sistematize edilen ve günümüzde anayasal koruma altında bulunan ilkeler ve inkılaplar zemininde tes¸ekkül etmek durumdadır. Bilhassa hangi ilke ve inkılaplar? Ulusal müzik egˆitiminin ne yapıda olması gerektigˆi konusunu dogˆrudan ilgilendiren, en önce “halkçılık” ve “musıki inkılabı”. Bunlar neyi is¸aret ediyorlar? Müzikte laiteye yönelis¸ ve köklü degˆis¸im... Ama nasıl? Gazi’nin içinde yer aldıgˆı musıki konulu anılarda Atatürk’ün kendi agˆzından sıklıkla ve konunun teknik ayrıntılarına profesyönel anlamda vakıf olmadıgˆı halde ifade etmeye çalıs¸tıgˆı üzere: “Türk çocugˆunun duydugˆu duygularını ifade eden bestecilerin eserlerinin” çoksesli halleri... Itri’lerin, Tatyoslar’ın, Sadullah Agˆa’ların, Dede Efendiler’in, Dellalzade’lerin, özetle Osmanlı saray erkanı ile tekke uydularının halktan kopmus¸, elitist, agˆdalı, son toplamda yeni rejimde kaldırılıp atılmak için Bizans ve Araplar ile ilis¸kilendirilmek istenmis¸ cafcaflı eserleri degˆil. Onların da yerince sanatsal yüceligˆi elbette mahfuzdur. Ancak Cumhuriyet’in mevcudiyetini borçlu oldugˆu kahraman halkına as¸ılayacagˆı eserler, 88 zamanlı Darbıfetihler veya 7 geçkili 10 çes¸nili akrobatik S¸evkefzalar her halde degˆildir. Aynı itibarla, çagˆdas¸lık, evrensellik yaftalarıyla tepeden-inme dayatılmak istenen Mozart’lar, Bach’lar ve Beethoven’lar da her halde degˆildir. Hepsinin kendine özgü sanatsal yüceligˆi as¸ikardır. Ancak, bunların taraftarlıgˆına soyunanlar, maateessüf, Atatürk’ün büstlerini dikip, ilkelerini gömüp, mes¸ruiyet aramada Atatürk adını biteviye kullanagelmis¸lerdir. Öte yandan, ulusal müzik egˆitiminde temel alınması gerekenler, halka malolmus¸, “Türk’ün bagˆrından kopmus¸” popüler ve folklorik güfteler ile havalardır. Bunları, öykünülen kozmopolit Batı ahalisine tanıtmanın öncelikli vasıtası da Avrupai orkestralar ve müzik kaideleri olarak belirlenmis¸tir. Fakat, s¸u da bir vakıa ki, halka malolmus¸ s¸arkılar ve türküler, Bizans ve Araplar ile ilis¸kilendirilmek suretiyle dıs¸lanmak istenen Klasiklerimiz kadar “mikrotonaldir”. Çokseslilikte bu olgu gözetilmedigˆi sürece, eserlerin çogˆunun dogˆası burkulmaktadır. Evvelki çokseslilik denemelerindeki olumsuz tecrübe Gazi’ye bu yönde bir his vermis¸ olabilir mi? Kendisine mikrotonalizmin teknigˆi ve teorisi anlatılmıs¸ olsaydı, nagˆmelerimizi is¸leyecek çoksesliligˆin bize özgü perdelere dayandırılması gerektigˆi gösterilmis¸ olsaydı, Atatürk o dogˆrultuda bir yön belirler miydi? Bizce evet.