Mana Yayınları, İstanbul, 2020
ler, sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel görünümleri ve tezahürleri ile yaşanmaya devam etmektedir. Nitekim global ölçekte
giderek derinleşen sınıfsal eşitsizlik ve gelir dağılımında bozulma, baskıcı siyasetlerin uç vermeye başlaması, yabancılaşma,
depresyon, “anlam”ın kaybolması ve bencilliklerin artması belki
bir anda sayacağımız krizin görüntüleridir. Bu krizlerin sistemin
kendi içinden yönetilmesi ve aşılması mümkün görünmemektedir. Zira sistemik olan bu sorunlar ve kriz, bu krizi üreten paradigmanın içinde kalınarak halledilemez. Habermas’ın da belirttiği üzere, modernite kendisini düştüğü kuyudan çıkaracak
durumda değildir.
Bu krizin en temeldeki düşünsel sebebi bütün bilgi üretimi
ve birikimine rağmen aşkınla sağlıklı bir ilişki kuramamaktan
kaynaklanan anlam problemi ve aşkınlıktan kopuştur. Varlık
anlayışından bilgi ve değerlere varıncaya kadar modernizmin
yaptığı anlam kaydırmaları, herşeyin yerinden edildiği bir duruma doğru geldi. Bu durum, mevcut sorunları aşma kapasitesine
sahip bir paradigmaya referansı gerektirmektedir ki, bu paradigma İslamdır.