TIDE Academia Research, cilt.3, sa.1, ss.11-40, 2021 (Hakemli Dergi)
Ekonominin düzenleyici kurumlarından biri olan bankalar, tabiatları gereği sıklıkla riske
maruz kalmaktadırlar. Maruz kaldıkları risklere karşılık vermeye yönelik geçmişten günümüze çeşitli yaklaşımlar benimsenmekle birlikte artan küreselleşme, gelişen teknoloji,
farklılaşan hizmet şekilleri ve derinleşen finansal piyasa koşuları risklerin çeşit ve boyutlarını arttırmıştır. Bu kapsamda geleneksel risk yönetimi sürecinin etkinliği açısından iç denetim faaliyetinin tek başına yeterliliği sorgulanmaya başlanmıştır. Bankacılıkta karşılaşılan çok farklı sayıda ve türdeki yeni riskler, kurumun iç sistemlerinin etkinliğinin önemini
giderek arttırmaktadır. Her ne kadar Dünya’da yaygın uygulama bankaların denetiminin
kamu otoriteleri, bağımsız denetim kuruluşları ve bankaların kendi iç denetim birimleri
aracılığıyla denetlenmesi şeklindeyse de özellikle son 20 yıldır iç sistemlerin kurulmasının
önemi artmaya başlamıştır. Giderek artan sayıda banka, karşılaşılan risklerin minimize
edilmesi için belirlenen politika ve prosedürlerden oluşan, geleneksel denetim fonksiyonun yanı sıra yönetim ve çalışanların da dahil olduğu bir iç kontrol sistemini oluşturmuşlardır. Günümüzde iç kontrolün tanımı neredeyse bütün uluslararası otoritelerce benzer
şekilde yapılsa da uygulamada farklılıklar görülmektedir. Türkiye’de ise kontrol ve denetim
sıklıkla birbirleri yerine kullanılan kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır