COVİD 19 SALGININI YAŞARKEN KENTLERİN TAŞIMA KAPASİTESİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK


Özdemir A., Akova İ.

2. İstanbul Uluslararası Coğrafya Kongresi, İstanbul, Türkiye, 17 - 18 Haziran 2021, cilt.1, ss.186-190

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Cilt numarası: 1
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.186-190
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

COVİD 19 SALGININI YAŞARKEN KENTLERİN TAŞIMA KAPASİTESİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK Ahsen ÖZDEMİR, İsmet AKOVA Ahs.ozdemir@gmail.com ÖZET Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Bilim Politikası Platformu’na (IPBES) göre; insan faaliyetleri nedeniyle Dünya üzerindeki karasal alanların dörtte üçü ve denizlerin üçte ikisi önemli ölçüde değişmiştir. Dünya’mızın karşı karşıya kaldığı bu büyük değişim, bilim insanlarını Antroposen denilen yeni bir jeolojik çağa girdiğimize düşündürtmektedir. Sera gazı emisyonlarındaki artış, ortalama küresel sıcaklıkların sanayi devri öncesi zamanlara kıyasla 1°C yükselmesi, doğal yaşam alanlarının ve yaban hayatının hızla yok olması bu değişimlerin en somut örneklerindedir. Artan insan nüfusu ve tüketimdeki hızlı yükseliş; arazi örtüsü, nehirler ve okyanuslar, iklim sistemi, biyojeokimyasal döngüler ve ekosistemlerin işleyişinde derin değişikliklere yol açmakta, gezegenimizi geri döndürülemez devrilme noktalarına yaklaştırmaktadır. Dünyadaki doğal kaynak rezervine göre; sürdürülebilir olarak ihtiyaçlarımızı karşılamak ve ürettiğimiz atıkları geri dönüştürmek için kişi başına 1.8 hektar biyolojik alana sahip olmamıza rağmen kişi başına biyolojik alan tüketimimiz 2.7 hektardır. Bu oran Dünyanın taşıma kapasitesinin %50 üzerindedir. Bu durum Dünyanın, nüfusun 1 yılda tükettiği doğal kaynakların yeniden üretimi ve atmosfere salınan CO2’nin tutulması için 1,5 yıla ihtiyacı olduğu anlamına gelmektedir. Yani nüfus olarak yaptığımız tüm tüketim faaliyetlerinin karşılanabilmesi için fazladan yarım Dünyaya daha ihtiyacımız vardır. Nüfusun yoğun olarak yaşadığı yerlerin başında ise kentsel alanlar gelmektedir. 2020 yılı verilerine göre Dünya nüfusu 7.8 milyar kişi olup bu nüfusun yaklaşık %55’i kentlerde yaşamaktadır. 2050 yılı projeksiyonlarına göre Dünya nüfusunun 9.6 milyar kişi olacağı ve bu nüfusun %75’inin kentlerde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Aşırı nüfus ve her türden faaliyet yoğunluğuna sahip olmaları kentleri; doğal afetler, iklim değişikliği, salgın hastalıklar vb. gibi çeşitli stres faktörlerine karşı savunmasız hale getirmektedir. Bir yıldan uzun bir süredir Dünyayı etkisi altına alan ve 3 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan Covid-19 salgını, kentlerin kırılganlığını net bir şekilde görmemizi sağlamıştır. Birçok kentsel alan, yabani bitkilerin ve hayvanların (nehir vadileri ve kıyı ovaları gibi) tercih ettiği bölgelerde varlığını sürdürmekte, dünyanın biyoçeşitlilik yönünden zengin sıcak noktalarına doğru yayılım göstermektedir. Kentlerin kontrolsüz şekilde büyüyerek doğal yaşam alanları ile arasındaki sınırın kaybolması, gelecekte salgın risklerini de arttırmaktadır. Salgınların kentleri etkilediği insanlık tarihinde ilk kez olmasa da, Covid 19 salgını; kentlere dair algıyı derinden sarsmış, kentlerin nüfusundan fizik mekanına, sosyo-ekonomik yapısından toplumsal davranış biçimlerine kadar pek çok faktörün sürdürülebilirlik çerçevesinde yeniden düşünülmesini gerekli kılmıştır. Dolayısıyla bu süreç, kentlerin sürdürülebilir bir şekilde büyümesi ve kırılganlığını minimuma indirmesi için benzersiz bir fırsat sunmaktadır. 11. 2. İstanbul Uluslararası Coğrafya Kongresi, 17-2 Haziran 2021 2nd İstanbul International Geography Congress, 17-20 June 2021 188 Kalkınma Planı’nda (2019-2023) “Yaşanabilir Şehirler ve Sürdürülebilir Çevre” başlığı altında; “Hızla artan nüfus, şehirleşme, ekonomik faaliyetler ve çeşitlenen tüketim alışkanlıkları çevre ve doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Çevre kirliliği, iklim değişikliği, çölleşme, ormansızlaşma, biyolojik çeşitlilik kaybı, kuraklık gibi çevre problemleri, her geçen gün insan yaşamını ve kalkınma sürecini daha belirgin bir şekilde etkilemektedir. Yüksek sera gazı emisyonlarının da etkisiyle hızlanan iklim değişikliğinin doğal afetlerin artmasına neden olduğu ve insanlık için ciddi bir tehdit oluşturduğu görülmektedir. Talebin ve tüketimin arttığı dünyada sürdürülebilir çevre ve doğal kaynak yönetimi ile yaşanabilir kentlerin inşası gittikçe önem kazanmaktadır.” şeklinde vurgu yapmakta, bu soruna çözüm olarak “Kentlerin yaşam kalitesi seviyelerinin izlenmesine altlık teşkil etmek üzere ölçme ve değerlendirme araçları geliştirilecektir.” şeklinde bir hedef ve bu hedef doğrultusunda “Kentsel Taşıma Kapasitesi” ölçme ve değerlendirme araçlarının biri olarak belirlenmiştir. Taşıma kapasitesi en genel anlamıyla, zaman içinde bir sistemin bozulmadan destekleyebileceği maksimum nüfus/popülasyon yoğunluğu/basınç/yük/limit olarak tanımlanmakla birlikte, özellikle salgın sürecinde kentler sadece nüfus yoğunluğu bakımından değil nüfusun ihtiyaç duyduğu tüm sağlık, eğitim, ulaşım vb. kentsel altyapıların kapasitesi ile de sınanmıştır. Kentlerin geleceği, kent planlarıyla belirlenen nüfus yoğunluğu ile geliştirilmesi gereken kentsel altyapı arasındaki hassas denge ile doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla her kentin kapasitesinin tespit edilmesinin, sürdürülebilir kentsel gelişimin anahtarı olacağı düşünülmektedir. Bildiri kapsamında kentsel taşıma kapasitesi yaklaşımına genel bir çerçeve çizilmekte, kentlerin sürdürülebilir şekilde büyümesi konusunda neler yapılabileceği tartışılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Covid 19 Salgını, Sürdürülebilirlik, Kentsel Taşıma Kapasitesi, Kent Planlaması