KRONİK MİYELOİD LÖSEMİ HASTALARINDA FARKLI BCR::ABL1 TRANSKRİPTLERİNİN KLİNİK YANSIMALARI


Ordu M., Erbilgin Y., Yılmaz U., Eşkazan A. E., Altındirek D., Uğur İşeri S. A., ...Daha Fazla

48. Ulusal Hematoloji Kongresi, Antalya, Türkiye, 1 - 05 Kasım 2022, ss.126-127

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Antalya
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.126-127
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

t(9;22)(q34;q11) kırık bölgesinin genomik pozisyonuna bağlı olarak, BCR::ABL1 füzyonları bir çok farklı izoformda ortaya çıkabilmektedir. Kronik miyeloid lösemi (KML) hastalarında görülen farklı BCR::ABL1 transkriptlerinin hastalığın tanı, tedavi, seyri, direnç/toksisite ve nüks gibi durumların değerlendirilmesinde etkili olduğunu gösteren bulgular mevcuttur. Bu çalışmada KML hastalarında sekiz farklı füzyon (ve atipik kırıklar), hastaların ilk geliş ve direnç zamanı örneklerinde taranmış ve hastalığın seyri ile
kırık tipleri arasındaki ilişkinin tanımlanması hedeflenmiştir. KML tanısı ile takip edilen ve
BCR::ABL1 pozitif olduğu bilinen hastaların farklı zamanlarına [tanı/takip (n=111) ve direnç (n=71)] ait 182 örnekten geriye dönük olarak RNA izolasyonu yapılmıştır. KML hastalarının tanı zamanı yaş ortalaması 44,8±14,5 yıl, ortalama takip süresi 115,1±55,8
ay, E:K oranı 1,5:1 dir. KML hastalarından ikisi akselere faz ve bir hasta da blastik fazdadır. p190 (e1a2, e1a3), p210 (e13a2, e14a2, e13a3, e14a3) ve p230 (e19a2, e19a3) RT-PCR yöntemiyle tanımlanmıştır. Tespit edilen atipik kırıklar Sanger dizi analizi ile tanımlanmıştır. K562, KCL22 AR230 hücre hatları ve p190(e1a2) plazmidi pozitif kontrol olarak kullanılmıştır. KML hastaları sık görülen kırık tipi açısından değerlendirildiğinde e14a2 füzyonu daha sık (e13a2 %35,1 ve e14a2 %48,6) bulunmuştur. Hastaların
%15,3’ünde e14a2/e13a2 füzyonunu birlikte ifade edilmektedir. Kırık tiplerinin dağılımı, cinsiyetlere göre farklılık göstermemektedir (e14a2 kadın vs erkek p=0.32 ve e13a2 kadın vs erkek p=0.96). Hastaların ilk geliş örneklerinde p190 ve p230 füzyonları tespit edilmemiş ve genel olarak p210 füzyonlarının anlatımı tespit edilmiştir (Şekil 1A-1B). Direnç zamanı örneklerinde ise belirgin bir şekilde farklı transkriptlerin birlikte anlatıma girdiği (e14a2/
e13a2 %8,4, e14a2/e1a2 %1,4 e13a2/e1a2 %1,4, e14a2/e19a2 %4,2, e14a2/e13a2/e1a2/e19a2 %1,4 ve e13a2/e18a2 %1,4) gözlenmiştir. e14a2/e19a2 transkripti direnç örneklerinde anlamlı olarak anlatıma girmektedir (p=0.02). e13a2 füzyonuna sahip bir hastada atipik kırık bölgesi tanımlanırken (e13a2ins), bir diğer hastada e13a2 füzyonu ile birlikte nadir kırık tiplerinden olan e18a2 füzyonu saptanmıştır. Direnç zamanı örneklerinde transkript dağılımları açısından, ABL1 gen mutasyonu taşıyan ve taşımayan örnekler arasında anlamlı bir fark bulunmamıştır. BCR::ABL1 düzeyleri uluslararası skalaya göre takip edilen iki hastada (#28 K/37y, #78 E/77y), e14a2 transkripti hem ilk geliş anında hem de tedavi yanıtının kaybolduğu örneklerde ifade edilirken, ilk geliş anında tespit edilmeyen diğer transkriptler e1a2/ e19a2, tedavi yanıtsızlığında anlatıma girmiştir (Şekil 2A ve 2B).

Literatürde direnç zamanı örnekleri ile tedavi yanıtının değerlendirildiği tek bir çalışma bulunmaktadır. Sadece e14a2 ve e13a2 transkriptlerinin incelendiği bu çalışmada nadir/atipik kırıklar çalışmaya dahil edilmemiştir. Bu çalışmanın en özgün kısmı dirençli KML hastalarında ve takip örneklerinde belirlenin tüm transkriptler ve klinik yansımalarının incelenmesidir. İlk geliş örnekleri direnç anı örnekleri ile karşılaştırıldığında; ilk geliş örneklerindeki e13a2 ve e14a2/e13a2 füzyonlarının sıklığının direnç anında azaldığı, e14a2 füzyonunun sıklığının ise arttığı, nadir/atipik füzyonların ortaya çıktığı ve çok farklı kırık tiplerinin birlikte ifade edildiği görülmektedir. Bu durumun, KML hastalarında farklı hedef gen ve biyolojik mekanizmaları tetikleyerek direnç ve düşük tedavi yanıtına neden olduğunu düşündürmektedir. İlk geliş örneklerinde rastlanmazken, direnç zamanı örneklerinde p190, p230 ve atipik transkriptlerin varlığı, bu transkriptlerin tedaviye düşük yanıt ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.