Molla Sadra ve Nefis Konusunda Pre-sokratikleri Savunusu


Creative Commons License

Parildar S.

CUMHURIYET THEOLOGY JOURNAL, cilt.26, sa.3, ss.1235-1251, 2022 (ESCI)

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 26 Sayı: 3
  • Basım Tarihi: 2022
  • Dergi Adı: CUMHURIYET THEOLOGY JOURNAL
  • Derginin Tarandığı İndeksler: Emerging Sources Citation Index (ESCI), Scopus, TR DİZİN (ULAKBİM)
  • Sayfa Sayıları: ss.1235-1251
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Molla Sadrâ, pek çok eserinde sıkça Antik Yunan filozoflarına atıfta bulunur ve Nefis bahsi bunların önde gelenlerindendir. Bu makalede, Molla Sadrâ’nın en önemli eseri, el-Ḥikmetü’l-müteʿâliye fî esfâri’l-ʿaḳliyyeti’l-erbaʿa kitabından 4. sefer 5. bab 6 faslında Molla Sadrâ’nın Antiklerin nefse dair görüşlerini, İbn Sînâ’nın Şifâ Kitabındaki özeti esas alarak aktarması problematize edilmiştir. İbn Sînâ ve Molla Sadrâ’nın Antiklere dair aktardıkları tartışmanın şekil ve ana içerikler açısından kaynağı Aristo’nun De Animasının birinci kitabıdır. Aristo, nefsin tanımını vermeden önce nefsin ilminin niteliği ve çerçevesini ele almış sonra da kendisinden önceki teorileri hareket, idrak ve yaşam üzerinden nefsi tanımlayan gruplar olarak analiz etmiştir. Aristo’nun temel olarak kendisinin bilfiil oluş ve yetkinlik olarak inşa edeceği tanıma hazırlık olarak bu analize yer verdiği görülür. Benzer biçimde, ana tema, kavram ve soruları incelendiğinde 4. sefer 5. bab 6 fasılda Molla Sadrâ’nın da kendi nefis görüşünü destekler şekilde antik teorileri yorumladığı gözlemlenir. Molla Sadrâ’nın buradaki sunumunda artık nefis, gayri cismani bir gerçekliktir ve cevherinde hareket etmekte olan bir birlik olarak sunulmaktadır. Nefsi, başlangıcı itibari ile maddesel ve bekâsı itibariyle gayri cismani, sürekli cevherinde hareket eden ve teşkîki bir gerçeklik olarak gören Molla Sadrâ için de hareket, nefis tartışmalarının merkezindedir. Aristocu sistemin aksine onun için cevherde hareket mümkündür ve nefsin maddesel ve maddeyi aşan gerçekliği ile teşkîkini mümkün kılan da cevheri hareket ilkesidir. Harekete dair tartışmalarda Molla Sadrâ, nefsin hareket kadar hareketsizlik için de ilke olmasının gerekliliğine işaret eder. Sonraki aşamada, nefsin cevherde hareketini kabul etmenin gerekliliğini ortaya koyar. Molla Sadrâ’ya göre İbn Sînâ’nın (Aristo’ya paralel olan) değerlendirme ve eleştirilerinde Antiklere maddeci nefis teorileri atfetmeleri hatalıdır. Aristocu değerlendirme, Antiklerin unsurlar ve ilkelere dair ifadelerinin literal okumasına dayanmaktadır. Antikler, hikmetli sözlere sahiptir ve nefse dair ifadelerinde de yüzeyde görünenin ötesinde anlamlar taşıyan sembolik bir dil ile konuşurlar. Doğru yorum ile okunduğunda, onlar için de aslında nefsin gayri cismani bir gerçeklik olduğu te’viline ulaşılır. Mesela nefsin küre olarak incelenmesi, bir şekilden ziyade kemâl-yetkinlik yönüne işaret eder. Nefsin ateş olarak tanımında onun dinamik yapısı ele alınır. Molla Sadrâ, burada teşkîk ilkesini ateşe uyarlar ve ateş için maddesel ateşten nur olmaya giden bir dereceli ilerleme silsilesi tasvir eder. En alt aşamada ateş, cevheri hallerin tabiattaki değişimlerinden sorumlu olup; şehvet ve öfkedeki nefis onun bir sonraki aşamasıdır. Kontrol altına alınan bir sonraki aşamada ise ateşlikten nurluğa dönüşür. Böylece Esfâr’ın bu bölümü, hem Molla Sadrâ’nın nefis görüşünün tarihsel okumasını nasıl etkilediğini incelemek ve hem de De Anima geleneğinden gelen yazım geleneği ile onun yorumunu karşılaştırabilmek imkânı vermesi açısından önemlidir. Bu bölüme odaklanan nazar, aynı zamanda İbn Sînâ’nın daha literalist okuması karşısında daha yorumcu bir okuma sunan Molla Sadrâ’nın, antiklere dair geliştirdiği bu okumada kendisine paralel başka filozoflara dayandığını da gözlemleyecektir. Bunu takiben Âmiri, Kadi Said ve Şehristânî’ye doğru takibi yapılabilecek bir tarih yazımının izleri sürülebilmektedir. Listelenen düşünürler için Eflatun, Pisagor gibi filozoflar, nebevi nurdan (mişkâtü’n-nübüvve) nasiplenmişlerdir. Bu silsiledeki isimler gibi Molla Sadrâ da gerçek filozof ile sahte filozofu ayrıştırır. Sühreverdî gibi Molla Sadrâ da tam bu ayrım sebebi ile sahip oldukları bilginin doğru insanların elinde bulunmasına dikkat ettikleri için bu kadim düşünürlerin sembolik bir dil kullandıklarını dile getirir. De Anima’nın birinci kitabında Antik düşünürlere dair listelenen görüşler hem De Anima yazımı paralelinde nefsin tanımı hem de bir tarih yorumu olarak Antik düşünürlerin alımlanmasına dair analize imkan veren bir pencere açmıştır. Bu makalede bu zaviye ele alınmış ve Aristocu De Anima birinci kitabından aktarılan bir pre-sokratiklere dair sunumun Molla Sadrâ’nın elinde hem kendi tarihsel okumasının farklılaşan bir yansıması ve hem de kendi felsefî görüşünü destekler bir alternatif sunuma dönüştüğü sonucuna ulaşılmıştır.