in: Bütün Yönleriyle Zemahşerî, Prof. Dr. Ömer Arslan,Dr. Öğrt. Üyesi Abdullah Pakoğlu, Editor, Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, Sivas, pp.83-96, 2023
RECITATION IJAZAHS OF
AZ-ZAMAKHSHARI’S AL-MUFASSAL FI SAN‘AT AL-E‘RAB
In his treatise named al-Mufassal
fi San‘at al-‘Erab, which is one of the Arabic grammar classics, Zamakhshari
has masterfully treated the issues included in Sibawayh's al-Kitab under four
main headings; He has produced a unique work in terms of both the content and
the presentation of the issues. The work has been read and taught in many
scientific centers, especially in the Khwarezm region where Zamakhshari was
born, since the date of its writing, 1 Muharram 515 (22 March 1121). Moreover,
some linguists who read this treatise gave the students ijazah to read the
work, if they wanted to, and wrote it at the end of the manuscript. In some of
these ijazahs in al-Mufassal manuscripts, it is observed that only al-Mufassal
was read from beginning to end, and in other parts, books such as al-Kashshaf,
Navabigh al-kalim and al-Qıstas al-Mustaqim which also belong to Zamakhshari
are located next to it and in the remaining part, books by other authors such
as al-Talkhis, al-Meftaah, al-Qafiya, al-Shafiya, Izah al-Mufassal are added to
it. On the other hand, it has been noted that, in some of these ijazahs, the
whole of al-Mufassal was read to the teacher by the student; in others, some of
it were read by the student who was given ijazah and the rest was read by the
student’s friends; and in some of them it is read word by word with itqan.
Again, it is observed that the linguist who gave the ijazah, in some of these
ijazahs, mentioned his chain of ijazah extending back to Zamakhshari, while in
others he did not. It is possible to mention two important results of these
ijazahs, which contain important data in terms of the history of science, in the
case of al-Mufassal: a. Unlike other treatises, recitation ijazah of
al-Mufassal (and al-Kashshaf) was not given without listening to or reading
from a teacher. b. al-Mufassal, has been the subject of recitation ijazahs most
often in AH 7th-8th centuries and after these centuries, it has left its place
to the treatises of Ibn al-Hajib named al-Shafiya and al-Qafiya.
ZEMAHŞERÎ’NİN EL-MUFASSAL Fİ
SAN‘ATİ’L-İ‘RÂB’ININ KIRÂAT İCAZETLERİ
Zemahşerî, Arap dili
grameri klasikleri arasında yer alan el-Mufassal fi San‘ati’l-‘İrâb
isimli eserinde, Sibeveyhî’nin el-Kitâb’ında yer verdiği meseleleri dört
ana başlık altında ustaca ele almış; hem muhteva hem de meseleleri sunuş
itibariyle benzersiz bir eser ortaya koymuştur. Eser, telif tarihi 1 Muharrem
515’ten (22 Mart 1121) itibaren başta Zemahşerî’nin doğduğu Hârizm bölgesi
olmak üzere birçok ilim merkezinde ilim halkalarında okunmuş ve okutulmuştur. Dahası
bu eseri okutan bazı dilbilimciler, talebelere -istedikleri takdirde- eseri kıraat
icazeti vermişler ve bunu nüshanın sonuna kaydetmişlerdir. el-Mufassal
nüshalarında yer alan bu icazetlerin bir kısmında sadece el-Mufassal’ın
baştan sona okutulduğu, diğer bir kısmında yanında yine Zemahşeri’ye ait olan el-Keşşâf,
Nevâbiğu’l-kelim ve el-Kıstâsü’l-müstakîm gibi kitapların da yer
aldığı, kalan kısmında ise başka müelliflere ait Telhîs, Miftâh, Kâfiye,
Şâfiye, Îzahu’l-Mufassal gibi eserlerin yer aldığı görülmektedir. Diğer
taraftan bu icazetlerin kimisinde el-Mufassal’ın tamamının talebe
tarafından hocaya okunduğu; kimisinde bir kısmının icazet verilen talebe
tarafından, kalan kısmının ise talebe arkadaşları tarafından okunduğu; kimisinde
de kelime kelime itkân ile okunduğu not edilmiştir. Yine bu icazetlerin
bazısında icazeti veren dil aliminin, Zemahşerî’ye kadar uzanan icazet silsilesini
zikrederken kimisinde ise zikretmediği müşahede edilmektedir. İlim tarihi
açısından önemli veriler barındıran bu icazetlerin el-Mufassal özelinde iki
önemli sonucundan bahsetmek mümkündür: a. el-Mufasssal (ve el-Keşşâf)’ın,
diğer eserlerden farklı olarak baştan sona bir hocadan dinlenmeden veya bir
hocaya okunmadan kıraat icazeti verilmemiştir. b. el-Mufassal, en fazla kıraat
icazetine hicri VII-VIII. yüzyıllarda konu olmuş, bu asırlardan sonra yerini
İbnü’l-Hâcib’in Şâfiye ile Kâfiye isimli eserlerine bırakmıştır.