Romancı Hilmi Ziya Ülken Tarihin Neresinde?


Aslan İ.

Ölümünün 50. Yılında Hilmi Ziya Ülken Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 08 Kasım 2024, ss.29-31, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.29-31
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Hilmi Ziya Ülken bilim insanı, sosyolog, felsefeci, düşünür olarak Türk düşünce tarihinin en üretken isimlerinden biridir. Türkiye’de düşünce tarihi denilince ilk akla gelen isimlerden biri olan Ülken, hayatının farklı dönemlerinde çeşitli ideolojik fikirlere yaslanmış ama neticesinde ömrü hep arayışla geçmiştir. Bu varoluşsal arayış sanata ve edebiyata dair fikirlerini de şekillendiren unsurlardandır. Onun pek fazla bilinmeyen, belki daha doğru bir ifadeyle göz ardı edilen bir başka kimliği de edebiyatçılığıdır. Henüz erken yaşlarda edebiyatla ilişki kuran Ülken’in çeşitli dergilerde yayımlanan şiirleri, edebiyata duyduğu ilginin bir çıktısı olarak okunabilir. Bununla birlikte Ülken, görece yine erken denilebilecek yaşlarda roman türünde eserler verme gayretine girişmiştir. Buna rağmen İnsan Meddücezri üst başlığını taşıyan roman serisinin sadece iki cildini yayımlamıştır. Şayet tamamlansaydı, bu roman serisinde yer alacak eserlerin isimleri şu şekildedir: 1) Bağ Bozumu, 2) Yarım Adam, 3) Posta Yolu, 4) Kurtlar ve Kuzular, 5) Halil Pertev, 6) Göç, 7) Deli Dumrul, 8) Yeni Komedya.

Ülken, yukarıda ismi geçen romanlardan sadece ikisini tamamlamıştır. Bunlardan ilki, serinin ikinci romanı olan Yarım Adam, 14 Ekim 1936-12 Şubat 1937 tarihleri arasında Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmiş ve ilk kez 1941 yılında Şirketi Mürettibiye Basımevi tarafından kitap olarak yayımlanmıştır. Yayımlanan ikinci, serinin ise üçüncü romanı olan Posta Yolu ise tefrika edilmeden, doğrudan kitap olarak yine aynı basımevinden 1941 yılında basılmıştır. Serinin ilk romanı olarak ismi geçen Bağ Bozumu yayımlanmadığı gibi, herhangi bir taslağı da bulunamamıştır. Bununla birlikte Ülken, yayımlanan romanlarının ayrı üslup ve içeriklere sahip olduğunu ancak bir araya geldiklerinde de anlamlı bir bütün oluşturacakları hakkında okuru bilgilendirir.

Ülken’in yayımlanan iki romanı da Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin temel sancılarının hissedildiği, ülkenin işgal edildiği Millî Mücadele yıllarında geçer. Bununla birlikte Ülken, kendisinden çok sonraları daha yoğun bir şekilde çeşitli yazarların hem muhteva hem de üslup olarak kaleme alacakları bir şekilde romanlarını yazar. Ülken, her ne kadar arka plana devletin ve toplumun karmaşık bir zaman dilimini yerleştirmiş olsa da romanlarında, özellikle de Yarım Adam’da, ön plana çıkardığı bireyin varoluş çabasıdır. Öyle ki Ülken sanki bu romanı boğmamak adına tarihsel-toplumsal koşulları özellikle fazla ön plana çıkarmaz gibidir. Romanlarında yer verdiği ruhsal çözümlemeler ve bilinçdışı gibi elementler onun romancılığını henüz Türk edebiyatında roman türünün yeni yeni yerleşmeye başladığı bir zaman dilimi içerisinde oldukça özgün bir konuma yerleştirir. Hilmi Ziya’nın romanları dikkatle incelendiğinde onun gözle görünür bir şekilde romancılıkta mahir olduğu sonucuna varılabilir. Ülken edebiyatı ve onun da özelinde romanı iyi tanıyan bir isimdir. Türün Batılı örneklerine hakimdir ve bu yüzden de romanlarında teknik detaylar oldukça belirgin şekilde göze çarpar.

Bütün bunlara rağmen Hilmi Ziya Ülken ne edebiyat çevrelerinde ne akademide ne de okur nezdinde romancı olarak ön plana çık(a)maz. Bunda diğer bütün kimliklerinin romancılığını baskılamış olması bir sebep olarak görülebilir. Bununla birlikte roman türünde sadece iki kitap yayımlamış olması da “romancı Hilmi Ziya” kimliğinin kaybolmasının bir nedeni olarak okunabilir. Bir diğer sebep de kendisinin bu türde ısrar etmemesidir. Romanlarının ikisi de henüz 40 yaşında iken yayımlanan Ülken’in romana vakit ayırabilecek zamanı olmuştur ancak o akademik çalışmalara ağırlık vermiş, belki de romanları yayımlandığı dönemde beklenen ilgili görmediği için edebiyat sahası onu ikna edici derecede içine çekememiştir.

Hilmi Ziya Ülken, roman alanında çok az eser bırakmış olmasına rağmen gerek kurgusal yapısı gerek üslubu ve gerekse de muhtevası bakımından dikkate değer eserler kaleme almıştır. Ülken’in bu bakımdan Türk romanında kurucu metinler oluşturduğunu söyleyecek kadar ileriye gidebiliriz. Böylesi bir ortamda Hilmi Ziya’nın pek çok çevrede romancı olarak adının anılmaması gerek Hilmi Ziya özelinde gerekse de Türk edebiyatında kanonik eserlerin oluşumu anlamında tartışılması gereken meselelerdendir.