3.Uluslararası İstanbul Coğrafya Kongresi, İstanbul, Türkiye, 21 - 23 Haziran 2023, ss.332-333
Enerji, gelişmiş
ülkelerin gelişmişliklerini sürdürebilmek, gelişmekte olan ülkelerin ise
gelişmiş ülkelerin sahip olduğu hayat standardına ulaşabilmek için
vazgeçilemeyecek derecede önemli bir maddedir. Endüstriyel, sosyal ve kültürel
gelişmeler açısından enerji kaynaklarının insanlar için taşıdığı öneme bağlı
olarak, enerji kaynaklarının üretilmesi, zamanında, yeterli, güvenli ve
ekonomik bir şekilde temin edilmesinin güvence altına alınması ancak
hazırlanacak sağlıklı planlarla başarılabilir. Enerji konusunda hazırlanacak
çeşitli planların ülke çıkarlarını koruyabilmesi için de, öncelikle enerji
stratejinin belirlenmesi ve bu stratejilere uygun politikaların
üretilebilmesiyle mümkündür.
Aralarında ülkemizin de
bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin büyük bir bölümü, ekonomik gelirlerinin
önemli bir kısmını ihtiyaç duydukları enerjiyi satın almak üzere harcamak
zorunda kalmaktadır. Ülkelerin geliştirdiği çeşitli enerji stratejileri ve
politikaların amacı; ihtiyaç duydukları enerjinin, kendi çıkarları açısından en
uygun koşullarda sağlanması esasına dayanmaktadır ki, bu durum enerji ihraç
eden ülkeler ile ithal eden ülkeler arasında zaman zaman çeşitli anlaşmaların
veya anlaşmazlıkların yaşanmasına neden olabilmektedir. Buna bağlı olarak;
ülkelerin gelişmesini belki de birinci derecede etkileyen bir madde olarak
enerji kaynaklarının sağlanması konusunda geliştirilecek stratejilerin ve
politikaların alternatifli olarak hazırlanması, enerji sektöründe zaman içinde
ortaya çıkacak risklerden sakınmak veya fırsatlardan yararlanabilmek için önem
kazanmaktadır.
Ülkenin ihtiyaç duyduğu
enerjinin üretilmesi veya gerekiyorsa ithal edilmesi ve tüketicilere
ulaştırılması sürecinin sorunsuz işleyebilmesi ancak iyi bir planlamayla
gerçekleştirilebilir. Çünkü planlama, hedeflenen bazı sonuçların elde edilebilmesi
için ekonomi sektörünün hangi alanlarına ve ne kadar müdahale edilebileceğini
ortaya koyması açısından önem taşımaktadır. Bu oldukça karmaşık ve hassas
sürecin ortaya konması ve sağlıklı işlemesinin organize edilmesi ancak Devlet
tarafından başarılabilir.
Cumhuriyet öncesinde
ihtiyaç duyulan enerji, esas olarak ısı ve ışık temini amacıyla tüketildiğinden,
ağırlıklı olarak odun ve tezek gibi geleneksel enerji kaynaklarına ilave olarak
önceleri odun kömürü sonraları da, kömür ve maden kömüründen yararlanılmış ve
halen de bu kaynaklardan yararlanılmaya devam edilmektedir. Ülkemizde
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar geçen süre içinde uygulanan enerji
politikalarını esas olarak 1960 yılı öncesi ve sonrası olarak değerlendirmek
mümkündür.
1923 tarihinde İzmir’de
gerçekleştirilen İktisat Kongresi,
Kongre’nin Türkiye enerji politikasını belirleyecek başlığı olmamasına rağmen,
kömür madeni özelinde alınan kararlarla enerji politikası belirlenmiş ve yerli
kaynaklara öncelik verilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Ekonomide
Devletçilik görüşünün benimsendiği bu dönemde; Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü
(1935), Elektrik İşleri Etüd İdaresi (1935) ve Etibank (1935) gibi kurumlar
kurulmuştur. 1954 yılında kurulan “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü’nün
nüvesini, 1925 yılında su kaynaklarının geliştirilmesi ve verimli
yararlanılması amacıyla kurulan “Sular Fen Heyeti”nin oluşturduğu
düşünülebilir. Başlangıçta su kaynaklarından daha iyi yararlanma amacıyla
kurulan bu Müdürlükler zamanla su kaynaklarından enerji üretilmesi görevini de
üstlendiklerinden önemlidir.
1960 yılında Devlet
Planlama Teşkilatı (DPT)’nın
kurulmasıyla birlikte; hükümetlerin kısa, orta ve uzun vadeli ekonomik kalkınma
planlarını düzenli olarak yapması, hazırlanan planların kamu sektörü için
uyulması zorunlu,
özel sektör için ise yol gösterici nitelik taşımaktadır. Bu dönemin diğer
önemli olayı ise, 1963 yılında kabul edilen 3154 sayılı kanunla; enerji ve tabi
kaynaklarla ilgili hedef ve politikaların, ülkenin savunması, güvenliği ve
refahı, milli ekonominin gelişmesi ve güçlenmesi doğrultusunda tespitine
yardımcı olmak; enerji ve tabii kaynakların bu hedef ve politikalara uygun
olarak araştırılmasını, geliştirilmesini, üretilmesini ve tüketilmesini sağlama
amacıyla (ETKB) Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı kurulması olmuştur.
Beş Yıllık Kalkınma
Planlarında Türkiye elektrik üretiminde, sürece özel sektörün de katılması
hedeflenmiştir. Elektrik üretimi sürecine özel sektörün de dahil edilebilmesi
amacıyla gerçekleştirilen Yap-İşlet-Devret (YİD), Yap-İşlet (Yİ) veya İşletme
Hakkı Devri (İHD) gibi düzenlemelerle elektrik enerjisi üretiminde yeni teknolojiler
kullanıldığı gibi sermaye aktarımı da gerçekleşmiştir.
Ülkemizde yenilenebilir
enerji kaynaklarından zaman içinde artan düzeyde yararlanılmasında rol oynayan
birçok faktörden söz edilebilmekle birlikte, bu faktörlerin başında
gerçekleştirilen yasal düzenlemelerin yer aldığı ileri sürülebilir. Küresel
ısınmaya neden olan fosil enerji kaynaklarından üretilen elektriğin oranı son
yirmi yıl içinde yaklaşık olarak %25 düzeyinde gerilerken, elektrik üretiminde
yararlanılan yenilenebilir enerji kaynaklarının payı yaklaşık olarak % 80 artmıştır
ki, bu durum çevre değerlerinin korunması ve karbon salınımının azaltılmasına
sağladığı katkı açısından anlamlıdır ve ülkemizin kabul ettiği Kyoto Protokolü
ve Paris Antlaşması gibi uluslararası çevre sözleşmelerinden kaynaklanan
sorumluluğunu yerine getirmesine büyük katkı sağlayacaktır.
Farklı dönemler için
hazırlanan Beş Yıllık Kalkınma Planlarında sıklıkla vurgulanan “enerji
güvenliği” konusundaki kaygıların ortadan kaldırılmasının en önemli yollarında
biri, enerji ithal edilen ülkelerin ve enerji kaynaklarının
çeşitlendirilmesidir. 2021 yılı verilerine göre ülkemizde toplam tüketilen taş
kömürünün %97’si, petrolün %90’ı ve doğalgazın da %99,9’u ithal edilmektedir.
Toplam enerji tüketimimizin yaklaşık %83’ünün fosil enerji kaynaklarından
sağlanıyor olması, ülkemizin çok büyük bir kısmı ithal edilen bu kaynaklara
olan yüksek bağımlılığı zayıflık olarak değerlendirilebilir.
Gerek enerji güvenliği
konusundaki kırılganlığın azaltılması, gerek enerji ithalatının ülke ekonomisi
üzerindeki yükün hafifletilmesi, gerekse çevre sorunlarının azaltılabilmesi
konusunda yenilenebilir enerji kaynaklarından daha fazla yararlanılması bir
tercih değil zorunluluktur.
Hazırlanan farklı Beş
Yıllık Kalkınma Planlarında sıklıkla konan hedeflerden biri de Alternatif
enerji kaynaklarından daha fazla yararlanmaktır. Planlanan bu hedefe
ulaşılabilmesi ise ancak akarsular başta olmak üzere güneş, rüzgâr, jeotermal,
biyokütle ve atıklar gibi yenilenebilir enerji kaynakları ile nükleer enerjiden
daha fazla yararlanılması
gerekmektedir. Her ne kadar ilk nükleer enerji santralimiz olacak Akkuyu
Nükleer Enerji Santrali henüz üretime geçmemiş olsa bile, 2023 yılında devreye
girmesi planlanmıştır. Tüm bunlara bağlı olarak enerji üretiminde yararlanılan
kaynakların çeşitlendirilmesi ilkesine uygun gelişmelerin yaşanmakta olduğu
düşünülebilir. Bu zorunluluğa bağlı olarak 2005 yılında
5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kanunu kabul edilmiş ve yürürlüğe girmesiyle
birlikte sadece rüzgâr gücünden değil biyokütle, jeotermal ve güneş
enerjisinden elektrik üretiminin boyutlarının hızla artma sürecine girdiği
anlaşılmaktadır.
Yenilenebilir enerji
kaynaklarının daha yaygın olarak yararlanılabilmesinin belki de ön koşulu bu
konuda gerçekleştirilecek olan faaliyetlerin desteklenmesidir. Bu desteklerin
en önemlisi ise fiyat konusunda yapılacak teşviklerdir.