Psikiyatride Güncel, cilt.14, sa.3, ss.293-300, 2024 (Hakemli Dergi)
Bedensel sorunlar psikanalizin başından beri psikosomatik olarak nitelendirilmese de S.Freud ve devamında psikanalistlerin ilgisini çeken bir
alan olmuştur. Freud, normal ve patolojik olan arasındaki karşıtlıktan uzaklaşarak belirtilerin ardındaki ruhsal süreçlerin işleyişini anlamlan-
dırmıştır. İlk olarak histerik hastalarla yaptığı çalışmalarda bilinçdışına rüyalar, dil sürçmeleri, eksik eylemler gibi yollarla ulaşmıştır. Semptom,
tedavi için verimli bir başlangıç noktasıdır ve aktarım-karşı aktarım dinamiğinin de bir parçasıdır. Bu nedenle psikanalizin etkisi semptomun
anlamını hem bireysel hem de özneler arası olan bilinçdışı öznenin yaratımında aramaktır. Semptomları çeşitli boyutlarıyla psikanalitik ola-
rak dinlemenin kapsamını vurgulamak, onların kalıcılığıyla yetinmemek, varlıklarını ruhsal gerçeklikle ilişkilendirmek önemlidir. Freudyen
kuramın devamında psikosomatik alanla çalışan analistlerin oluşturduğu psikosomatik psikanalitik yaklaşımda ise öncelikle semptomun “an-
lamsız-saçma” olduğu fikri ortaya atılmıştır. Psikosomatik psikanalitik yaklaşımda Pierre Marty’nin meşhur cümlesi “bilinçdışı alır ama ilete-
mez” fikrinden hareketle, çeşitli psikosomatisyenler semptom ile ilgili düşüncelerini ortaya koyarak alanın genişlemesine katkıda bulunurlar.
Somatik semptomlar, bir yandan rastgele bir zamanda hastalanılmadığı fikri, diğer yandan benliğin yaşanan travmatik bir olay karşısında içsel
ve dışsal uyaranları karşılama kapasitesindeki bozulmaların hastalıkların oluşundaki rolünü gösteren bir dizi fikre kadar geniş bir yelpazede
açıklanmaktadır. Herkes hastalanabilir önermesiyle başlayan psikosomatik psikanalitik yaklaşımda annesel işleve sahip analistin hastası ile
kuracağı ikili bağda hastanın ihtiyaç ve arzularını karşılayabilme ve dönüştürme kapasitesinin psikosomatik hastalıklara sahip olan bireyin
ruhsallığının yeniden organize olabilmesindeki önemi üzerinde ise herkes hemfikirdir.