Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt.29, sa.3, ss.1409-1454, 2025 (Hakemli Dergi)
Geri göndermeme ilkesi, uluslararası hukukun mülteci ve sığınmacıların korunmasına
yönelik düzenlemelerinin merkezinde yer alan en temel güvencelerden birisidir. Ancak,
özellikle son otuz yılda artan küresel göç baskısıyla birlikte devletlerin göç ve iltica
politikalarını giderek sertleştirmeye başlaması, geri göndermeme ilkesinin mülteci ve
sığınmacılara sağlamış olduğu hukuki güvence ile devletlerin göç kontrolü üzerinde
mutlak egemen olma istekleri arasındaki çatışmayı şiddetlendirmektedir. Önemli göç
baskılarıyla karşılaşan devletler, göç yönetimindeki egemenliklerini kısıtlayan geri
göndermeme ilkesinin getirdiği yükümlülüklerden kaçınmak için önleyici tedbirlerini giderek artan bir şekilde ülke dışı deniz bölgelerine kaydırmaktadırlar. Bu makale,
dünyanın en işlek deniz göç rotaları üzerinde yer alan devletlerin politikalarını ve
bu politikaları ele alan yargı kararlarını analiz ederek geri göndermeme ilkesinin
ülke dışında uygulanabilirliğini incelemektedir. Bu bağlamda, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi’nin (AİHM) içtihadı, geri göndermeme ilkesinin uygulanabilirliğine
ilişkin yargı yetkisini ülkesel sınırların ötesine taşıdığı için özel bir önem taşımaktadır.
AİHM’in bu yaklaşımı, her ikisi de geri göndermeme ilkesinin ülke sınırları dışında
uygulanabilirliğini reddeden ve bu tutumları yargı kararlarıyla desteklenen Amerika
Birleşik Devletleri ve Avustralya’nın politikalarıyla tezat oluşturmaktadır. Bu
doğrultuda bu makale, Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya’nın sınır ötesi deniz
alanlarına “doğrudan” müdahalelerinin uluslararası hukuka uygunluğunu ve Avrupa
Birliği üyesi devletlerin AİHM içtihadını aşmaya çalışan “dolaylı” müdahalelerini
incelemektedir. Makale ayrıca, bu gelişmelerin, mülteci korumasının temel
taşlarından biri olan ve uygulamada giderek zayıflayan geri göndermeme ilkesinin
geleceği üzerindeki etkilerini de değerlendirmektedir
The principle of non-refoulement is one of the most fundamental guarantees at the
heart of international law provisions for the protection of refugees and asylumseekers. However, growing global migratory pressures, particularly over the last
three decades, and the increasing tightening of migration and asylum policies by
states have exacerbated the conflict between the legal guarantee that the principle of
non-refoulement provides to refugees and asylum-seekers and the desire of states to
have absolute sovereignty over migration control. Faced with significant migratory
pressures, states are increasingly shifting their preventive measures to extraterritorial
maritime zones in order to avoid the obligations imposed by the principle of nonrefoulement, which limits their sovereignty in migration management. This article
examines the extraterritorial applicability of the principle of non-refoulement by
analysing the policies of states located on the world’s busiest maritime migration routes
and the judicial decisions addressing these policies. In this context, the jurisprudence
of the European Court of Human Rights (ECtHR) is of particular importance, as
it extends the jurisdiction on the applicability of the principle of non-refoulement
beyond national borders. This approach of the ECtHR contrasts with the policies of
the United States and Australia, both of which reject the extraterritorial applicability
of the principle of non-refoulement, and whose positions are supported by judicial
decisions. Accordingly, this article analyses the conformity with international law of
the “direct” interventions by the United States and Australia in their extraterritorial
maritime zones, and the “indirect” interventions by European Union Member States
that seek to circumvent the case-law of the ECtHR. The article also assesses the
implications of these developments for the future of the principle of non-refoulement a cornerstone of refugee protection that is increasingly being weakened in practice.