Giriş: Bu çalışma, medyanın insanlığa karşı suçlardaki ikili rolünü incelemektedir. Medya kimi zaman nefret söylemini yayarak şiddeti körükleyebilir (Ruanda örneği), kimi zaman ise gerçekleri ortaya çıkartarak adalet ve hakikat arayışına katkı sağlayabilir (Ukrayna örneği). Bu ikili doğanın anlaşılması, dijital çağda hukuki ve etik önlemler geliştirmek açısından önemlidir. Yöntem: Çalışmada, nitel bir yöntem kullanılarak Ruanda soykırımı ve Ukrayna savaşı örnekleri karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. Mahkeme kararları, yazılı ve görsel basın kaynakları ve STK raporları temel alınarak, medyanın ya şiddeti körükleyen ya da hesap verebilirliği destekleyen bir araç olarak nasıl işlediği analiz edilmiştir. Bulgular: Ruanda’da RTLM radyosu, nefret söylemini yayarak ve soykırımı koordine ederek kitleleri harekete geçirmiştir. Ukrayna’da ise açık kaynak araştırmaları ve yurttaş gazeteciliği, savaş suçlarının belgelenmesine ve dijital araçlarla doğrulanmasına katkı sağlamıştır. Medyanın etkisi, sahiplik yapısı, etik normları ve bulunduğu siyasal ortama bağlı olarak büyük ölçüde farklılık göstermektedir. Tartışma ya da Yapılan Çıkarımlar: Medyanın insanlığa karşı suçlardaki rolü, aracın kendisinden değil, nasıl ve kim tarafından kullanıldığından etkilenmektedir. Bu durum, nefret söylemini düzenleyecek uluslararası standartlara ve sorumlu medya pratiklerini teşvik edecek mekanizmalara duyulan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Medya okuryazarlığı, basın özgürlüğü ve dijital delil protokolleri gelecekteki vahşetlerin önlenmesinde kritik rol oynamaktadır.
Introduction: This study explores the dual role of media in crimes against humanity. Media may at times amplify hate and incite violence (as in Rwanda), while at other times it may expose truth and contribute to the pursuit of justice and accountability (as in Ukraine). Understanding this dual capacity is essential for developing legal and ethical safeguards in the digital age. Method: Using a qualitative methodology, the study conducts a comparative analysis of the Rwandan genocide and the war in Ukraine. Based on court judgments, print and visual media sources, and NGO reports, it analyzes how media functioned either to fuel violence or support accountability. Findings: In Rwanda, RTLM radio played a central role in spreading hate speech and orchestrating mass violence. In Ukraine, open-source investigations and citizen journalism have aided in documenting war crimes and verifying them through digital tools. The contrasting roles illustrate that media’s impact depends heavily on its ownership, values, and the political environment in which it operates. Discussion or Conclusion: The role of media in crimes against humanity is shaped not by the medium itself but by how and by whom it is used. These findings call for stronger international standards to regulate incitement and promote responsible media. Media literacy, press freedom, and digital evidence protocols play a critical role in preventing future atrocities.