Public and private international law bulletin, cilt.40, sa.1, ss.203-229, 2020 (Hakemli Dergi)
Türkiye’de hâlen yürürlükte bulunan 1926 tarihli ve 805 sayılı İktisadi Müesseselerde Mecburî Türkçe Kullanılması Hakkında
Kanun miadını doldurmuş bir düzenlemedir ve yürürlükten kaldırılmalıdır. Ancak yürürlükten kaldırılan dek, mahkemeler
bu Kanun’u günümüz dünya ve Türkiye gerçeklerine uygun bir şekilde yorumlamalıdır. Aslında milletlerarası tahkim
anlaşmaları 805 sayılı Kanun’un kapsamına girmez. Zira sözleşmelerin hangi dilde tanzim edilebileceği, şekle ilişkin bir
meseledir ve kanun koyucu 805 sayılı Kanun’dan sonra taraf olmayı tercih ettiği 1958 tarihli New York Sözleşmesi ve
1961 tarihli Avrupa Sözleşmesi ile 2001 yılında yürürlüğe koyduğu Milletlerarası Tahkim Kanunu vasıtasıyla milletlerarası
tahkim anlaşmalarının şekli bakımından 805 sayılı Kanun’un dışına çıkarak, müstakil bir hukukî rejim tayin etmiştir. Bu
düzenlemelere göre tahkim anlaşmasının hangi dilde tanzim edildiği hukuken önem taşımadığından, bir milletlerarası tahkim
anlaşması sırf yabancı dilde tanzim edildiği için geçersiz sayılamaz. Buna rağmen, milletlerarası tahkim anlaşmalarının 805
sayılı Kanun kapsamında görülmesi konusunda ısrarcı olunması hâlinde dahi, 805 sayılı Kanun’un doğru yorumlanması ve
doğru uygulanması kaydıyla, milletlerarası tahkim anlaşmaları bakımından sorun yaşanmayacaktır. Türk şirketleri arasında
kurulan “Türkiye dâhilindeki” tahkim anlaşmalarının Türkçe olması öngörülmüştür ve “Türkiye dâhilindeki” anlaşma, yabancı
unsur taşımayan anlaşma olduğu için, yabancı unsurlu ilişkilere dair tahkim anlaşmaları “Türkiye dâhilinde” olma koşuluna
uymaz ve Türkçe zorunluluğuna tâbi olmaz. Yabancı şirketler ile Türk tabiiyetindeki gerçek veya tüzel kişiler arasındaki
ilişkiler bakımından Türkçe zorunluluğunu düzenleyen maddede sözleşmeler sayılmadığı için, bu kişiler arasındaki tahkim
anlaşmaları bakımından Türkçe zorunluluğu söz konusu değildir. Türkçe zorunluluğuna uyulmamasının müeyyidesi, yabancı
dilde düzenlenen belgenin ilgili şirket veya müessese lehine nazara alınmamasıdır ancak sözleşmenin yabancı dilde olmasını
sağlayan taraf bundan yararlanmamalıdır
Law No.805 on the Compulsory Use of Turkish in Economic Enterprises of 1926, still in force in Turkey, is an outdated law
and should be repealed. However, until it is repealed, courts should interpret the Law in accordance with the facts of the
world and of Turkey. In fact, international arbitration agreements are not covered by Law No.805. This is because the
language in which contracts can be issued is a matter of form and the Turkish legislative authority put a separate legal
regime into force regarding the form of international arbitration agreements (apart from Law No.805) by adopting the
New York Convention of 1958, the European Convention of 1961 and the Law on International Arbitration. Since these
regulations contain no requirement of language regarding arbitration agreements, an international arbitration agreement
cannot be considered invalid only because it is not issued in Turkish. Nevertheless, even if one insists on international arbitration agreements to be covered under Law No.805, there will be no problem regarding international
arbitration agreements provided that Law No.805 is interpreted and applied correctly. Arbitration agreements
“within Turkey” and concluded between Turkish companies must be in Turkish and since an “arbitration
agreement within Turkey” means an agreement without a cross-border element, arbitration agreements
concerning cross-border relations do not comply with the “to be within Turkey” condition and accordingly
are not subject to the Turkish requirement. Since “contracts” are not mentioned in article 2, which regulates
Turkish requirement in terms of relations between foreign companies and natural or legal persons of Turkish
nationality, arbitration agreements between such persons are not subject to the Turkish requirement. The
sanction for not complying with the Turkish requirement is that the document issued in a foreign language is
not taken into consideration in favour of the relevant company, but the party that ensures the agreement is
drafted in a foreign language should not benefit from it.