GENİŞLETİLMİŞ 177LU-PSMA TEDAVİSİ UYGULANAN HASTALARDA ABSORBE BÖBREK DOZU CKD-EPİ DEĞERLERİNİ NASIL ETKİLİYOR?


Creative Commons License

, Topal E., Kovan B., İribaş Çelik A., Kuyumcu S., Başaran M., ...Daha Fazla

36. Ulusal Nükleer Tıp Kongresi, Girne, Kıbrıs (Kktc), 8 - 12 Mayıs 2024, ss.11

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Girne
  • Basıldığı Ülke: Kıbrıs (Kktc)
  • Sayfa Sayıları: ss.11
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Amaç: Bu çalışmada metastatik kastrasyona dirençli prostat kanseri tanısıyla kliniğimizde 4 kür ve üzeri Lu-177-PSMA tedavisi alan hastalarda kişiselleştirilmiş dozimetrik yaklaşım ile kümülatif renal dozun (cRD) hesaplanması ve böbrek fonksiyonlarına etkisinin değerlendirilmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmamıza 4 kür ve üzeri Lu-177-PSMA tedavisi alan 110 hasta dâhil edildi. Her tedavi sonrası tüm hastaların 4., 24. ve 96. saatlerde tüm vücut statik ve batın tek foton emisyon bilgisayarlı tomografi-bilgisayarlı tomografi (SPECT-BT) görüntülemeleri alındı. Görüntü analizinde OXIRIX yazılımı kullanılarak SPECT görüntülerinden böbrekler ve karaciğere ait ilgi alanları çizildi ve ilgili organa ait aktivite sayımları hesaplandı. OLINDA/EXM 1.1 programı, MIRD hesaplama yöntemini kullanarak organ dozu hesaplamaları yapıldı. Tüm hastaların, tedavi öncesi çekilen dinamik böbrek sintigrafisi ve yapılan biyokimya tahlilleri ile böbrek fonksiyonları değerlendirildi. Her kür öncesi ve sonrası 6. haftada yapılan tetkiklerle kreatinin klirens (CKD-Epi) düzeyleri hesaplandı. Nefrotoksisite için risk faktörleri tedavi öncesi dinamik böbrek sintigrafisinde izlenen fonksiyon kaybı, bilinen böbrek hastalığı, komorbiditeler, kemoterapi ve radyoterapi öyküsü olarak belirlendi. Bulgular: Çalışmamızda; uygulanan Lu-177-PSMA kür medyan değeri 6 olup, medyan yaş 70 idi. Tedavi öncesi CKD-Epi düzeyi %59 hastada >90 iken en düşük CKD-Epi değeri 31,0 (mL/min/1,73 m²) idi (Tablo 1). Korelasyon analizinde böbrek kümülatif dozları ile CKD-Epi değerleri arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (Pearson korelasyon analizi, p>0,05). Tedavi öncesi CKD-Epi düzeyi ile 4., 5., 6., 7. ve 8. kürler sonrasındaki CKD-Epi düzeyleri değerlendirildiğinde aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamıştır (p>0,05) (Tablo 2). 23 Gy böbrek dozuna ulaşan hastaların (%24,5) tedavi öncesi CKD-Epi değeri ile son CKD-Epi değeri arasında istatistiksel açıdan anlamlı bir fark izlenmiştir (mean difference=6,398, p<0,05). 28 Gy sınırı dikkate alındığında ise bu dozu aşan 13 hastanın (%4,5) tedavi sonu CKD- Epi düzeyi 90 üzerinde kalmıştır. Bir hastamızın cRD düzeyi 40 Gy aşmış olup grade 2 nefropati izlenmiştir (CTCAE v5.0). Çalışmamıza dahil edilen tek böbreği bulunan 2 hastanın cRD’ları sırasıyla 31 Gy, 12 Gy olarak hesaplanmış olup tedavi öncesi-sonu CKD-Epi düzeyleri ile arasında sırasıyla %3, %12 azalma göstermiştir. Sonuç: Son Lu-177-PSMA kılavuzları ve Lu-177-PRRT dozimetrik yaklaşımlar üzerine yapılan son yayınlar, cRD’nin 23 Gy, 28 Gy veya risk faktörleri olmayan hastalar için 40 Gy’e çıkarılabileceğini göstermiştir. Çalışmamızda da benzer şekilde tedaviye bağlı kreatinin klirens düzeylerinde belirli oranlarda düşüş izlenmekle birlikte kişiselleştirilmiş dozimetrik yaklaşımla planlanan tedavilerde, tanımlanan toksisite sınırları üzerine çıkıldığında dahi kreatinin ve kreatinin klirens düzeyleri güvenli aralıklarda seyretmektedir. Radyonüklid tedavilerde doz-etki düzeyi, radyasyon heterojenitesi ve emilim düzeylerine göre değişmekte olup kişiselleştirilmiş dozimetrik yaklaşım önem kazanmaktadır. Lu-177-PSMA tedavisinde ciddi nefrotoksisite gelişmeden tedaviye devam edilebilecek cRD düzeylerinin belirlenmesi için ileriye dönük ve çok merkezli çalışmalara ihtiyaç vardır