Eğitim Bilim Toplum, cilt.17, sa.67, ss.42-61, 2020 (Hakemli Dergi)
Modern sanayi kentinin yükseldiği on dokuzuncu yüzyılda toplumsal kuram, Batı’da
kapitalizmin doğurduğu ekonomik, toplumsal ve politik sorunlara yoğunlaşmıştır. Sanayinin
gelişimine paralel olarak, bir yandan kırdan kopup fabrikalara akan yığınlarla mevcut büyük
kentlerin nüfusu katlanırken, kömür yataklarına, limanlara, türlü hammaddeye yakın kasabalar
yeni fabrikalarla hızla büyümüştür. Kentlerin fiziki ve demografik olarak hızla büyümesi;
ekonomik devinimin katalizörüne dönüşmesi; toplumsal değişme, sorun ve çatışmaların merkezi
haline gelmesi, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren kent formu, ekonomisi, yaşamı
ve düzeni üzerine düşüncelerin belirginleşmesine vesile olur. Bu muazzam değişim, erken
dönem toplum kuramcılarının ilgisini kente yöneltmiştir. Fakat bu ilginin, doğrudan bir kent
analizi ya da kenti kuramlaştırmaya yönelik bir çaba içermediğini belirtmek gerekir. Asıl çaba,
kapitalizmi doğuran, kurumlaştıran şartları, yeni sanayi toplumunun doğasını ve beraberinde
getirdiği sorunları anlamlandırmaya dönüktür. Weber, ortaçağ feodalizminin çözülüşünden
başlayarak sanayi kapitalizmine ve modern Batı toplumuna kaynaklık eden kurumsal ve
ideolojik temeli, ideal Avrupa kentsel topluluğu üzerinden kuramlaştırmıştır. Marx ve Engels,
kapitalizmi ortaya çıkaran tarihsel şartları, kır-kent ayrımının kent lehine ortadan kalkışını, yeni
sanayi kentinde kapitalizmin-yeni burjuva düzeninin ekonomik ve toplumsal çelişkileri ortaya
koymuşlardır. Tönnies, Durkheim ve Simmel ise sanayileşmenin, modern sanayi kenti ve
toplumunun yeni toplumsal organizasyonu, beraberinde getirdiği toplumsal değişme, çözülme
ve sorunlara odaklanmışlardır. Bu kurucu isimler kenti doğrudan, birincil analiz nesnesi olarak
ele almamış olsalar da düşünceleri ve çalışmalarıyla yirminci yüzyıl kent kuramlarına hem
ilham hem referans olmuşlardır.