3. Uluslararası İstanbul Coğrafya Kongresi, İstanbul, Türkiye, 21 - 23 Haziran 2023, ss.340-341
Tarihsel süreç içerisinde
Bulgaristan’dan Türkiye’ye yönelen göçler süreklilik göstermiştir ancak bazı
dönemlerde göçler, yoğun biçimde gerçekleşirken bazı dönemlerde oldukça düşük
bir seyirde kalmıştır.
Bulgaristan’dan Türkiye’ye yönelen ilk nüfus hareketi 1877-1878 Osmanlı-Rus
Savaşı sonucunda, ikinci göç hareketi
Balkan Savaşları döneminde yaşanmıştır. 1912-1933 yılları arasında yaşanan
göçler, farklı iktidar dönemlerinde sayıca değişim göstermiştir.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında
Türkiye’nin nüfusun arttırılması yönünde uyguladığı politikalar, Balkanlardaki
Türk nüfusun göçe katılma eğilimlerini kuvvetlendirmiştir. İmzalanan Türk-Bulgar
Dostluk Antlaşması, Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlığın hakları ve
Türkiye’ye göçleri ile ilgili içeriğe sahiptir. 1944 yılında Bulgaristan’da
yaşanan rejim değişikliği, Bulgaristan’dan Türkiye’ye yönelen göçleri
sınırlandırmıştır. Göçler bölgeden gelen göçmenlerin yerleşim yeri sorununu da
meydana getirmiştir. II. Abdülhamit, Rumeli’den Anadolu’ya yönelik göçleri
yasaklamış ve gelen göçmenler Trakya Yarımadası çevresinde iskân edilmiştir. Göçmenlerin
Selanik, Edirne, İstanbul, Bursa çevresinde yerleştirilmeye çalışılmasının bir
diğer nedeni ise, geliş yolu güzergahı üzerinde göçmenlerin en yakın yerlere
yerleşmeleriyle yaşanabilecek olumsuz durumları engellemek ve ulaşım
maliyetlerini en aza indirmektir.
1950 - 1952: XX. Yüzyılın
Siyasi Nedenlerle Gerçekleşen Göçleri
I. Dünya Savaşı’nın ardından
Dünya’nın SSCB ve ABD ekseninde iki kutba ayrılması ve Türkiye ile
Bulgaristan’ın farklı kutuplarda yer alması gibi etmenler Bulgaristan’dan
Türkiye’ye yönelen göçlerin nedenini oluşturmaktadır. 1944 yılında
Bulgaristan’da hükümet değişikliği sonucunda yönetime gelen komünist iktidarın
Türk nüfusa karşı izlediği çelişkili politikalar dikkat çekmektedir. Örneğin; Komünist
rejim tarafından kurulan Türk Vatan Cephesi Birliği’nin ilk
toplantısında, önceki yıllarda Türklerin daha önceden sahip olduğu haklar yeniden talep edilmiş ancak bu talepler yeni
Bulgar Hükümeti tarafından reddedilmiştir. Türklerin komünist rejim altında
yaşamak istememeleri, hükümetin uyguladığı politikalar, Türk okullarının
kapatılması gibi faaliyetler Türklerin göç etme isteğini arttırmıştır.
Bulgaristan Komünist Partisi,
sınır kapısının yeniden kapanması üzerine ülkesinde kalan Türklerin komünist
rejime uyum sağlayıp asimile olabilmeleri için; Öncelikle Marksist-Leninist
ideolojiye ait eserlerin Türkçe çevirileri basılarak, Türkler için imtiyazlar
sunan olumlu bir atmosfer oluşturulması, Türklerin yoğun olarak dağılış
gösterdiği illerde fabrikalar kurulmuş, nüfusun temel besin ihtiyaçlarının
karşılanması gibi farklı politikalar izlemiştir.
Bulgaristan’ın komünist rejimle
yönetilmesi, Türkleri ülkeden göç etmeye teşvik eden önemli bir nedendir. Çünkü
uygulanacak politikalarla, hem Türk Nüfusu kontrol altına almak hem de
komünizme karşı çıkan Türk Nüfusu ülke içerisinden uzaklaştırmak istemişlerdir.
Göç eden Türklerin mallarına da Bulgar Hükümeti tarafından el konularak
kooperasyon süreci desteklenmiştir. Türkiye ise aldığı kararla, ülke
topraklarına gelen ve gelecek olan göçmenleri “iskanlı göçmen” olarak
kabul etmiştir. 1950-1952
yıllarında gerçekleşen göç hareketi, Bulgaristan’dan Türkiye’ye yönelen
göçlerin en planlı biçimde uygulananı olmuştur.
1969 - 1978: Yakın Akraba Göçü Anlaşması
1960’lı yıllardan itibaren
Bulgar Komünist Partisi, Türkleri komünist rejime adapte etme hedefiyle yeni
bir göç hareketinin de hazırlıklarını yapmıştır (Şimşir, 1986).[1]
Komünist Partisi’nin yeni göç hareketleri içerisinde göçe teşvik etmek istediği
iki farklı niteliğe sahip Türk nüfusu bulunmaktadır. Birinci grupta; 1950 -
1952 yıllarında vize almalarına rağmen göç edemeyenler ikinci grupta ise;
komünizm rejimine direnen Türkler yer almaktadır.
Yakın Akraba Göçü ’nün bir başka nedeni ise,
1950-1952 göçü sonucunda meydana gelen parçalanmış aileler sorunu ve Bulgar
Komünist Partisi’nin azınlıklara karşı gösterdiği tutumdur. Türklerin asimile
edilebilmesi için daha katı uygulamaların getirilmesi gerektiği fikri 1960’lı
yıllarda Bulgar Komünist Partisi’nin yöneticileri tarafından ifade
edilmektedir. Bu süreçte, Türkler arasında milliyetçilik duygusu güçlü olan
bireylerin göçe zorlanması, milli bilinci daha az olan bireylerin ise asimile
edilmesi yönünde bir politika izlenmiştir.
1969-1978 yıllarında göç eden Türkler “serbest
göçmen” statüsünde kabul edilerek, Türkiye Cumhuriyeti devletinden de
yardım alamamaları nedeniyle göçmenler, daha önce göç etmiş akraba ve
yakınlarının yerleştikleri yerleşim yerlerine yönelmek zorunda kalmışlardır.
Yeniden Doğuş Süreci ve 1989 Zorunlu Göçü
Türk ve Dünya kamuoyu, 1984
yılında Bulgaristan’ın ülkedeki Türk ve Müslüman azınlığı hedef alan yeni bir
asimilasyon politikası uygulandığı haberini almıştır. Bulgaristan’daki Türk
nüfusun Türkçe isimleri, Bulgarca isimlerle değiştirilmiş, yerleşim yerleri
tahrip edilmiş, isim değişikliği politikasına karşı direniş gösterenler
gözaltına alınmış ve yine bu uygulamaya direnen bazı Türkler katledilmiştir. 1984
yılında Bulgaristan’daki Türk nüfusun isimlerinin değiştirilmesiyle başlayan bu
sürecin, Bulgaristan hükümeti tarafından en önemli gerekçesi, ülkedeki Türk
nüfusunun hızla artış eğilimde olması, 1980’li yıllara gelindiğinde Bulgaristan
kaynaklarına göre ülkede yaklaşık olarak 900.000 civarı Türk’ün bulunması ve
Türkiye’deki istatistiklere göre ise Bulgaristan’daki Türk nüfusun yaklaşık
olarak 1,5 milyon civarında olmasıdır.
Bulgaristan Türklerinin milli
ve dini değerlerine bağlılıkları, Bulgar devletini endişelendirmiş, Türklerin
yoğun olarak bulunduğu bölgelerde Bulgarca konuşma zorunluluğu getirilerek,
cami inşaatlarının durdurulmasına ve Türklerin Bulgarlarla evliliğe teşvik
edilmesine karar verilmiştir. İsim değiştirme politikası ilk olarak güney
Bulgaristan’da başlamış, ardından Bulgaristan’ın kuzeyinde yer alan yerleşim
bölgelerine doğru yönelim göstermiştir.
Türk kültürüne ait maddi ve manevi değerler ortadan kaldırılarak Türkler “komünist
yönetime” adapte edilmeye yönelik gerçekleştirilen uygulamalar “Yeniden
Doğuş” süreci olarak isimlendirilmiş ve amacı “Bulgar Milli Bilinci”
olarak belirlenmiştir. “Yeniden Doğuş” sürecinin Bulgarlar adına birçok
olumsuz sonucu gözlenmiştir. Bu süreç sonucunda, Türkler kendi içlerine
kapanarak milli ve dini değerlerine daha sıkı bağlanırken, Bulgarlar dünya
kamuoyu tarafından uyguladıkları politikayla tanınmış ve Bulgaristan hükümetine
yönelik uluslararası alanda protesto faaliyetleri düzenlenmiştir. Türk nüfus
üzerindeki mutsuzluk, ayaklanmalar, grevler, Türk isimlerinin geri verilmemesi
gibi nedenlerle Bulgaristan’daki Türklerin anavatanı olan Türkiye’ye göç etme
isteği artmıştır. Türkiye Cumhuriyeti de Bulgaristan’da yaşayan soydaşlarına
karşı yapılan baskılar doğrultusunda eyleme geçerek sınırlarını açma kararı
almış ve 1989 yılının Haziran- Ağustos ayları arasında göç, zorunlu hale
gelmiştir. 1989 yılının haziran ayında başlayan kitlesel göç hareketi, 22
Ağustos 1989 tarihinde sınırların kapatılmasıyla resmi olarak son bulmuştur. Bu
süreçte vizeli ve vizesiz giriş yapan 345.960 Türk anavatanları Türkiye’ye göç
etmiştir.