International Istanbul Economic Research Conference (IIERC), İstanbul, Türkiye, 18 - 20 Kasım 2021, ss.20-21
İşçilerin insana yaraşır bir ortamda çalışabilmelerini temin etmek amacıyla ortaya atılan güvenceli
esneklik kavramı, teknolojik gelişmelerin ve ekonomik sistemin birtakım dayatmaları neticesinde
yıllar içerisinde beklenen sonuçları gösterememiştir. Küreselleşme ve iletişim teknolojilerindeki
gelişme, emek piyasasını derinden etkilemiştir. Güvenceli esneklik kavramıyla dengelenmek
istenen çalışma ortamının temel dinamikleri, işgücü talebinin giderek düşmesi ve emek arzının
artması sebebiyle büyük ölçüde değişmiştir. Çözmesi hedeflenen sorunlardan çok daha farklı
ve karmaşık sorunların ortaya çıkması ve bunları çözebilecek şekilde geliştirilmemiş olması
sebebiyle, güvenceli esneklik kavramı çalışma hayatında adaletin sağlanmasına istenilen katkıyı
verememiştir. Doğal olarak, ücretler giderek daha düşük seviyede oluşmuş; işçiler yerine, görünürde
“bağımsız” çalışanlar istihdam edilmiştir. Böylece işverenler, kanunların kendilerine yüklediği
sorumluluklardan kurtulmaya çalışmışlardır. Herhangi bir güvenceye sahip olmayan, işveren
tarafından istenildiği şekilde çalıştırılan ve ek bir maliyet oluşturmaksızın (kıdem tazminatı, ihbar
tazminatı vb.) sözleşmesi sona erdirilebilen bağımsız çalışanlar grubuna her geçen gün daha fazla
sayıda kişi katılmak zorunda kalmaktadır. COVID-19 salgınının doğurduğu şartlar neticesinde,
hukuk literatüründe işçi benzeri, sosyal politika literatüründe ise “prekarya” olarak adlandırılan bu
grubun maruz kaldığı adil olmayan çalışma şartları, daha da görünür hale gelmiştir.
The concept of flexicurity, which was put forward to ensure that employees can work in a decent
environment, has not achieved expected outcomes over the years as a result of technological
developments and some impositions of the economic system. Globalization and the development
of communication technologies have deeply affected the labor market. The basic dynamics of
the working environment, which is desired to be balanced with the concept of flexicurity, has
changed to a great extent due to the decreasing demand for labor and the increase in labor
supply. The concept of flexicurity has not made the desired contribution to the provision of justice
in working life, since problems that are much different and more complex than the ones it is
aimed to solve have emerged and have not been developed to solve them. Naturally, wages were
formed at an increasingly lower level; ostensibly “independent” workers were employed instead
of employees. In this way, employers tried to escape from the responsibilities imposed on them by
labor laws. Every day, more and more people have to join the group of “independent” workers who
do not have any security and are manipulated by the employer as desired and whose contracts
can be terminated without incurring any additional costs (severance pay, notice pay, etc.). With the
COVID-19 epidemic, the unfair working conditions that this group is exposed to, which is called
“quasi employee” in the legal literature and “precariat” in the social policy literature, has become
even more visible.