Der'in Yayınevi, İstanbul, 2014
Sosyal bilimler insanı, insan faaliyetlerini, davranışlarını,
yarattığı etkileri inceler. Toplumu oluşturan bireylerin
tercihleri, beklentileri, uzmanlık alanları, girişimcilikleri ve
daha birçok faktör sosyal bilimlerin bu anlamda dallarını
oluşturduğu gibi diğer bilimler de dolaylı veya direkt yoldan
kendi alanlarıyla yine toplumun düzeyini yükseğe çekebilmek
için araştırmalar, çalışmalar, projeler, programlar,
araçlar oluşturmaktadır. Örneğin; bir mühendis ile konuştuğunuzda
kendi alanının bir bilim dalı, ekonominin ise bilim
olmadığını, subjektif olduğunu söyler. Çünkü kullandığı enstrümanlar,
hesaplandığında net sonuçlar verir. Aslında bakıldığında
mühendislik veya benzeri dallar bir bilim dalı olma
özelliğini taşır. Birçok açıdan ekonomi, iktisat; normatif,
subjektif kalabilir. Çünkü merkezi insandır. Bahsettiğimiz şekilde
düşünen bir mühendisin şunu farketmesi gerekir: Peki,
geliştirdiği teknoloji, bulduğu yöntem, yaptığı bina vs. kimin
içindir? Esasında bu sorunun cevabı çok açıktır. Bir mühendisin
alanında gösterdiği tüm çalışmalar toplumu oluşturan
bireyler içindir. Tek fark söz konusu mühendis sadece üretmeye,
yaratmaya, tasarlamaya odaklıdır. Ekonominin ise
konusu direkt olarak “insan”dır. Yani organik bağı diğer bilimlerden
daha farklıdır. Çünkü ekonomi, insan davranışları
üstüne yapılandırılmaktadır ve büyük bir deney alanına sahiptir.
Bu yüzden hipotezler, varsayımlar, tahminler oluşturmalı,
tüm soruların cevabını elde ettiği sonuçlara dayanarak
vermelidir. İşte ekonomiyi subjektif yapan, normatif kılan,
objektif olmasından uzaklaştıran bu büyük laboratuvarı sadece
bloklar, küçük gruplar halinde alıp, daha sonra genele
yaymak zorunda olmasıdır.
2 Zahide Ayyıldız Onaran
Tahminler, varsayımlar, sosyal bilimin dolayısıyla ekonominin
can damarıdır. Çünkü bir sorunun cevabını verebilmek
için her şeyin sabit olması koşuluyla, aynı beklentiyi
oluşturdukları varsayımından hareketle analiz yapmak zorundadır.
İşte biraz da bu yüzden iktisatçılar, ekonomistler
arasında daima farklı tahminler, beklentiler ve uyuşmazlıklar
vardır. Örneğin; Fransız yazar ve Aydınlanma Çağı’nın ünlü
filozoflarından Denis Diderot: "Yalnızca ekonomist olan bir
ekonomist, şayet pozitif bir tehlike değilse, bilim için büyük
bir problem olacaktır.” derken diğer bir aydın: “İktisat bilmenin
yararı, ekonomik güçlüklere geçerli çözümler bulmak
değil, iktisatçılar tarafından aldatılmayı önlemektir.” demiştir.
Hem eleştiriyi hem de övgüyü kendi içerisinde barındırmaktadır.
Bu nedenle subjektif ve gerektiğinde bir o kadar
objektif olabilmektedir.
“Peki, ekonomi nedir?” sorusuyla başlayıp, tanımlamaya
çalışalım. İktisadın, modern ekonominin ataları olan
Adam Smith, David Ricardo ve Karl Marx, insan için daha
avantajlı bilimsel formlar oluşturarak, bu bilimin felsefik,
politik ve ahlaki yönünü vurgulayan, öne çıkaran, tekniksel
metotlarla değer geçişli analiz yapmışlardır. Alfred
Marshall’a göre iktisat gelişmekte olan doğal bir bilimdir
ve kesin kuralları (her ne kadar zor olsa da) araştırmaktadır.
Klasik tanım ortak kabul görse de, birçok akademisyen ve
ekonomist tarafından tartışılmaktadır. Bu nedenle "Ekonomi
limitli, sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların en iyi şekilde
dengelenmesini sağlayan sosyal bir bilimdir.” tanımı yerine;
“ekonomi (teorik analiz içerdiği zaman iktisat) kaynakları
doğru, adaletli, geleceğe yatırım yapma şansı bırakacak şekilde,
ihtiyaçlarımızı karşılayabilmek için, en iyi stratejiyi,
politikayı, aracı kullanarak maksimuma ulaştırabilmektir.”
tanımını kullanmak doğru olacaktır. Günümüzde yapılan bilinçsiz,
aşırı tüketim geleceği sorunlu hale getirecektir.
Sağlığın Mikrosu 3
”Tanrı gençleri korusun, ulusal borçları onlar miras
alacaklar." diyen ABD’nin 31. Başkanı, Herbert Hoover, bugünün
iktisadi kararlarının, gelecekte yaratacağı dezavantaja
vurgu yaparak, soruna işaret etmiştir. İktisadi insanı; minimum
çabayla maksimum faydayı elde etmek isteyen insan
tipi olarak tanımlarsak, sadece kendi çıkarını maksimize
eden insan anlaşılmaktadır. Minimum eforla maksimum faydanın,
maksimum getirinin sağlandığı bir yerde haksızlığın
ve bencilliğin söz konusu olmaması mümkün değildir. Bireyin
kendi çıkarını maksimize ederken, başkalarının çıkarlarını
minimize etmemesi söz konusu olamaz. Daha adaletli,
eşit bir paylaşım için; birey çıkarını maksimize etmeye çalışırken,
başka bir bireyin hakkı olan paydan almamaya dikkat
etmelidir. Ancak, kapitalizmin yoğun bir şekilde etkin olduğu
ekonomilerde eşit paylaşım mümkün olmayacaktır. Hatta
serbest piyasa ekonomisinin geçerli olduğu ekonomilerde
sağlık hizmetinin bir hak olarak kabul edilip, edilmemesi
tartışılmaktadır. Belirtmeliyiz ki hak olarak kabul edilmediğinde
ciddi sorunlar yaratmaktadır.
Genel olarak; iktisat konusu insan olan bir sosyal bilim
olup, gerek pozitif (objektif) gerekse normatif (subjektif) bakış
açısı veya yöntemlerle önermeler oluşturarak temel sorunları
açıklamaya çalışan yollar, yöntemler, stratejiler bütünüdür.
Bir tanımın tam olarak anlaşılabilmesi için, tanım içerisinde
yer alan kavramların doğru bir şekilde açıklanması
gerekmektedir. Yapmış olduğumuz iktisat tanımından hareketle;
Pozitif Önerme; ispatlanabilir, sınanabilir, test edilebilir,
resmi çekilebilir anlamını ifade etmektedir. Nesnel önermeler
de denir. İstatistik, matematik, ekonometri, grafiksel
analiz vb. kantitatif(sayısal) yöntemler söz konusudur.
Normatif önerme ise; din, ahlak, duygu, düşünce ve
gelenek gibi unsurlardan etkilenilerek oluşturulan ve kişiden
kişiye değişiklik gösteren sözel tahminleri içermektedir.
4 Zahide Ayyıldız Onaran
Örneğin gittiğiniz hastanede çalışmakta olan bir doktorun
iyi biri olduğunu söylemeniz veya düşünmeniz; o doktorun
mesleğinde başarılı olduğu anlamına gelmez. Bu yorum subjektif
kalır. Çünkü iyilik ve sempati gibi kavramlar normatif
birer olgudur.” Doktor iyi okullarda ve hastanede çalışmış.”,
“Ameliyat çok iyi geçti.”, ”Makineleri iyi kullanıyor.” önermeleri
ise pozitif ‘tir.
Gerek iktisat biliminde gerekse sağlıkta ve yaşamda
kavramları, kelimeleri doğru kullanmak yanlış tanım, sonuç
ve analizlere ulaşılmasını önleyecektir. Örneğin; birçok kitapta
iktisat ve ekonomi arasında bir fark olmadığını, çoğu
zaman aynı anlamda kullanıldığını görmek mümkündür.
Peki, gerçekten iktisat ve ekonomi arasında bir fark yok mudur?
Çok küçük olmakla birlikte iki kavram arasında bir fark
bulunmaktadır. Zaten söz konusu kelimelerin ingilizce karşılıklarına
baktığımız zaman ekonomi için (economy) iktisat
için (economics) kullanılmaktadır. Buradaki fark; iktisat genel
olarak; teori, yöntem, analiz ve uygulamalar (matematik,
istatistiksel, ekonometri) bütünüdür. Teoriler bağlamında tüketimi,
verimliliği ve dağıtımı insan unsurunu da ele alarak
inceleyen bir sosyal bilimdir.
Abdullah Mesud Küçükkalay Hoca’nın “İktisadi Düşünce
Tarihi” kitabında yer alan Alfred Marshall’ın matematik
ile ilgili sahip olduğu düşünceleri, burada dile getirmek;
bir klasik iktisatçının matematiğe bakış açısını vurgulaması
açısından önemlidir.
”İktisadi hipotezleri ele alan iyi bir matematiksel teoremin
iyi bir iktisat olması muhtemel değildir. Bu yüzden ben
kendi çalışmalarımda şu kuralları benimsemeye fazlasıyla
dikkat ettim. 1) Matematiği bir araştırma dili olarak değil de
bir steno dili olarak kullan 2) Çözüme ulaşıncaya kadar onları
kendine saklamaya devam et 3) İngilizceye çevir 4) Sonra
gerçek hayatta önemli olanları açıkla. 5) Matematiği yak kül
Sağlığın Mikrosu 5
et 6)Dördüncü kuralı yerine getirmede başarılı olamıyorsan
üçüncü kuralı yok et.”
Tabii ki matematik, her türlü ampirik çalışma, kantitatif
yöntem ve analiz kesin sonuçların yaratılmasında, tahmin
sınırlarının geliştirilmesinde önem arz etmektedir. Konu sosyal
bilimler, dolayısıyla da ekonomi olunca durumu birkaç
boyuttan incelemek gerekir. Aksi takdirde analiz doğru olsa
da sonuç beklenildiği gibi çıkmayarak, sapmalar gösterecektir.
Yani ekonomiyi bir matematiksel bir de sosyal boyutta
analiz etmek gerekmektedir. Marshall’ın da dediği gibi steno
dili olarak kullanılması daha doğru olacaktır. Günümüzde
matematiksel iktisatçıların analizleriyle, matematiği sadece
bir araç gibi kullananlar karşılaştırıldığında subjektif yaklaşımların
biraz daha başarılı olduğu görülmektedir. Herkes
matematik bilmeli ancak matematiğin esiri de olmamalıdır.
Tekrar konumuza geri dönecek olursak; iktisat varsayımlar,
teoriler, matematiksel, deneysel analizler bütünü
olarak ifade edilirken, ekonomi ise; matematiği sadece steno
gibi kullanan bir sistemler bütünüdür. Biraz daha bütüncül
bakar, bölüp, parçalara ayırarak test etmez. Ülkenin ekonomisi
dediğimizde genel bir bakış açısı söz konusuyken, ülkenin
iktisadi yapısı dediğimizde spesifikleştiririz. Örneğin;
“Türkiye ekonomisinde Keynesyen iktisat etkileri görülmektedir"
gibi bir önermede Keynesyen iktisat kavramının yer
alması, Keynes’in tüm paradigmalarının, önermelerinin ve
savunularının teorik temelleriyle ortaya konulması anlamındadır.
İkinci bir örnekle netleştirmek istersek mikro iktisatta
eğrinin eğiminin hesaplanması ile ekonomide firmaların
üretiminin ihracata etkisi arasındaki farklılığın bu açıdan
nasıl oluştuğunu gösterebiliriz. Birincide matematik, pür teorik
analiz, diğerinde ise; ihracatımız 10 milyon dolar oldu,
şeklinde matematiği araç olarak kullanan genel anlatım söz
konusudur. Bu tanımın ve ayrımın doğruluğunun tartışmaya
açık olduğunu belirtmemiz ve vurgulamamız yerinde ola6
Zahide Ayyıldız Onaran
caktır. Literatürde her iki kavram aynı anlamda kullanılmaktadır.
Alfred Marshall:
“< iktisat bilimi>insanlığın sıradan iş hayatının bir incelemesidir.
Hayatın ekonomik yönünün sıradan sahnelerinin
çok önemli soruları ve bu sorulara karşılık gelen her anlamdaki
farklı cevapları içermesi, testler varsayımlarla ispat
edilmeye çalışılması iktisadın önemini daha da netleştirmektedir.”
Sosyal bilimlerde yüzde yüz doğruluk olması mümkün
değildir. Ayrıca iktisatta kesinlik, netlik, değişmezlik gibi olgulardan
bahsetmemiz de oldukça zordur. Bununla birlikte
varsayımlarla ispatlanmaya çalışıldığı sonucuna varmamız
çok abartı gözükmemektedir.
İnsanın; yani hane halklarının günlük yaşam içindeki
eğilimleri, yaratıcılıkları, ihtiyaçları, üretim ve tüketim faaliyetlerinin
etkileri, aksaklıkları, sonuçları bir döngü, yeni bir
tanım alanı yaratmaktadır. Yani ekonominin (veya iktisadın)
başka dallarının konusunu oluşturmaktadır.