Kayıp Yuva (Sulukule) İçin Bitmez Tepkiler ve Proje İptal Kararından Sonra Ümitsiz Beklentiler Kentsel Dönüşümde Katılımcı Yönetişim


Kaya T., Alpar B. C.

V. Stratejik Kamu Yönetimi Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 9 - 11 Ekim 2019, ss.272-277

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.272-277
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Kentsel dönüşümlerde yenileme süreci genellikle mülkiyet ve yatırım getirisi üzerine kurulmakta, aile ve toplulukların yaşam çevreleriyle kurdukları karşılıklı ilişkiler hakkında ise çok fazla endişe duyulmamaktadır. Hâlbuki birey, aile ve toplulukların dönüşüm bölgesinden zorla veya gönülsüz ayrılması oldukça yıkıcı bir deneyimdir. Çünkü yerinden edilenler eski mahallelerine güçlü ve sürekli bir şekilde bağlı kalmaktadırlar. Dışarıdan bakıldığında, yerinden edilen birey, aile ve toplulukların verdikleri tepkilerin, kriz ortamında yaşanabilecek geçici negatif yansımalar olduğu düşünülebilse de, yaşanmış örnekler, karamsarlık önyargılarının daha sonra aynen yaşandığını göstermiştir. Kentsel dönüşüm uygulamasının ne kadar başarı olduğunu değerlendiren kıstaslar arasında önemli farklar olsa da, zorla yerlerinden edilen insanların verdikleri olumsuz tepkiler her tür ölçütte “keder ifadeleri” olarak nitelenir. Bu çalışmada, Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında acil kamulaştırma tehdidi ile yerlerinden edilmelerinin Onuncu, Danıştay tarafından “Roman kültürünü korumamaktadır ve kamu yararına uygun değildir” hükmüyle projenin iptal edilmesinin ise Birinci yılında; yerlerinden edilmiş Roman vatandaşlarımızın, kendileriyle yaptığımız yarı yapılandırılmış görüşmelerde söyledikleri açık ve belirsizliğe mahal vermeyen tanımlamaları sunulacaktır. Tanımlamalarda ekonomik bunalım, çaresizlik, öfke ve Sulukule’yi idolleştirme eğilimleri gözlenmiştir. Sonuçlar, bireylerin ortak tepkiler geliştirmeyi öğrenmesinin, yaşam çevre sorunlarına katılımcılığının, kritik bir kent gücü olarak bunları içselleştirmesinin, beceri ve kent kimliğini kullanarak örgütlenmesinin ve katılımcı biçimde karar verici roller üstlenmesinin ne kadar büyük bir önem taşıdığını göstermektedir.

The urban transformation practices are usually based on the property rights and investment returns, whereas there is not much concern about the mutual relationships established by the families and communities with their habitat. However, coerced or involuntary removal of the individuals, families and communities from the built-up zone is a rather destructive experience. Because displaced people remain strongly and permanently attached to their old neighbourhoods. Although the reactions of these individuals, families and communities may be thought, viewing from the outside, to be transient adverse effects that may be experienced in a crisis environment, the examples show that the displaced people later came up against the same pessimistic scenarios that they expect to happen. Even though there are significant and profound differences between the criteria evaluating the success or failure of an urban transformation process, it is clear that the reactions of displaced people can be regarded as “expressions of grief” on all criteria. In this study, on the 10th year of the demolitions in Sulukule under the threat of immediate expropriation and the 1st year of the Council of State’s annulment decision that addressed that “the project does not protect the Roma culture and not suitable with the public interest”; we will present the unambiguous replies of the former Roma citizens of Sulukule in response to our questions concerning their opinions. Their stories revealed financial desperation, hopelessness, anger and tendency to idolize Sulukule. The results show how important it is for individuals to learn to develop common reactions, to participate in challenging environmental problems, to internalize them being a critical urban force, to organize them by using skills and urban identity and to take part in decision-making roles in a participatory manner.