İktisatçılar


Hiç F. Ö.

Cumhuriyetin 100. Yılında İktisat Bilimi, Büşra Doğan,Ayten Nahide Korkmaz, Editör, Gazi Kitabevi, Ankara, ss.61-108, 2024

  • Yayın Türü: Kitapta Bölüm / Mesleki Kitap
  • Basım Tarihi: 2024
  • Yayınevi: Gazi Kitabevi
  • Basıldığı Şehir: Ankara
  • Sayfa Sayıları: ss.61-108
  • Editörler: Büşra Doğan,Ayten Nahide Korkmaz, Editör
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

İktisadın bir bilim dalı olarak doğuşu:

Biz iktisatçılar iktisat ilminin doğuşunu Adam Smith’e ve eseri “Milletlerin Zenginliği” adlı eserine dayandırırız. Klasik Sistem olarak adlandırılan ilk iktisadi sistem 18. Yüzyılın sonlarında İngiltere’de ortaya çıkmış ve yaklaşık 200 yüzyılı hüküm sürmüştür. O günleri ve o günün dinamiklerini anlamak açısından kısaca biraz bilgi vereyim: İktisadın bir bilim dalı olarak ortaya çıkmasından önce, 16.- 18. yüzyıl boyunca, İngiltere ve Avrupa ülkeleri, yani o dönemin gelişmiş olan ülkeleri Adam Smith tarafından "Merkantilizm" olarak adlandırılan çok ağır müdahaleci ve korumacı bir ekonomik rejimi uyguladılar. Merkantilizm, ulusların zenginliğini artırmaya dayanıyordu ve bu da altın biriktirmeyi (bullionism) gerektiriyordu. Bu nedenle, her ülke ithalatını mümkün olduğunca azaltırken ihracatını ise teşvik ediyordu. Ancak bu ülkeler, ülkelerine giren altını (dış ticaret fazlasının bir sonucu olarak) paraya dönüştüremiyorlardı; altın, Merkez Bankası'nın kasalarında birikiyordu. Ülkeler, bu şekilde ülkelerinin zenginliğinin artacağına inanıyorlardı. Sonunda, Merkantilizm, gelişmiş ülkeler arasındaki dış ticaretin hacmini sınırlarken diğer yandan büyüme oranlarını azaltıyordu. Ayrıca, Merkantilizm bu ülkeleri "sömürgecilik"e (emperyalizm) yönlendirdi; çünkü sömürgeciliğin mantığı şu idi: bu sömürgelerden ucuz hammadde elde etmek ve ucuz girdiyle üretim yapmak sonra da ucuza üretilen bu malları yine bu sömürgelere yüksek fiyatlarla satarak kar etmek. Ancak "Sanayi Devrimi", bu ülkelerde önemli değişikliklere neden oldu.

Buhar makinesinin icadıyla birlikte, deniz ve demiryolu taşımacılığı büyük ölçüde genişledi, dokuma tezgahlarının mekanizasyonu sonucunda fabrikalar ortaya çıktı. Arnold Toynbee'ye göre Sanayi Devrimi, 1760-1840 yılları arasında evrim geçirdi; önce İngiltere'de başladı ve ardından diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Sanayi Devrimi, oldukça büyük bir müteşebbis (burjuvazi) sınıfı yarattı. İşte bu müteşebbis sınıfı merkantilizmin ağır müdahaleci ve korumacı politikalarının aslında kendilerinin ekonomik faaliyetlerini kısıtladığını ve karlarını azalttığını fark etmeye başladılar. Bu nedenle gelişen bu burjuva sınıfı, "siyasi" ve "ekonomik" özgürlük talep etmeye başladı.

İşte, Adam Smith'in 1776'da yazdığı ve Merkantilizme tepki olan “Ulusların Zenginliği” adlı eserinde iktisat bilimini kurarken, devletin tüm ekonomik faaliyetlerden elini çekmesinin, toplumun geneli için en optimal ekonomik ve sosyal sonuçları doğuracağını iddia ettiğini belirtmek önemlidir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, 1789'da başlayan "Fransız Devrimi" siyasi özgürlükleri sağlarken, Klasik Sistem ekonomik özgürlükleri vaat ediyordu.

Kısaca, iktisat ilminin doğuşu ve bu bilime dayalı ekonomi politikalarının uygulanmasının başlangıcı Adam Smith'e dayanmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, Adam Smith'in sistemi "liberal ekonomik sistem" veya "laissez-faire kapitalizmi" olarak adlandırılır. Aynı ekonomik rejim, Marx ve Marksist yazarlar tarafından daha önce belirtildiği gibi "kapitalizm" veya "vahşi kapitalizm" olarak adlandırılmıştır." Merkantilizmin müdahaleciliğine ve kısıtlamalarına bir tepki olarak doğan Klasik Sistem zaman boyunca çeşitli Klasik iktisatçıların katkılarıyla zenginleşti; İngiltere'de, Adam Smith'in "Ulusların Zenginliklerinin Doğası ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme (1776)" adlı eseri ile başlayan, ardından birçok ekonomist tarafından İngiltere, Fransa ve Amerika'da izlendi. Burada unutulmaması gereken konu şudur:

- laisez-faire, bırakınız yapsınlar, yani bırakın üretsinler anlamında kullanılmış ve J.B. Say’in Mahreçler kanunu ile pekiştirilmiştir. Mahreçler Kanununa göre üretilen her mala talep olacaktır.

- Ama aynı zamanda laisez-passer, bırakınız geçsinler, yani bırakın ülkeler birbirleriyle ticaret yapsın anlamında kullanılmış ve önce A. Smith’in Mutlak Üstünlük kuramı ile ama daha sonra birbiriyle ticaret yapan iki ülkenin de kazanımı gösteren D. Ricardo’nun Mukayeseli Üstünlük kuramıyla pekiştirilmiştir.

"Laissez-faire" ifadesi, ekonomik faaliyetlerde minimal devlet müdahalesini ifade ederken, "laissez-passer" ifadesi serbest geçiş ya da serbest geçiş belgesi anlamına gelir. İki ifade Fransızcadan alınmıştır ve genellikle ekonomik serbestlik ve ticaretin özgürlüğünü vurgulamak amacıyla kullanılır.

- A. Marshall’ın teknik terakkiyi vurgulamasıyla gelişme ekonomisi ile ilgili ilk teoriye de yer verildiğini söylemeden geçmemek gerekir. Bu nokta genellikle göz ardı edilir.

Biraz da klasik iktisatçılardan bahsedelim:

• Adam Smith (1723-1790) (İngiltere): "Ulusların Zenginliği ve Nedenleri Üzerine Bir İnceleme (1776)"

• David Ricardo (1772-1823) (İngiltere): "Politik Ekonomi ve Vergilendirme İlkeleri Üzerine (1817)"

• Thomas Robert Malthus (1766-1834) (İngiltere): "Nüfusun İlkesi Üzerine Bir Deneme (1798)"

• Nassau William Senior (1790-1864) (İngiltere): " Politik Ekonomi Biliminin Ana Hatları (1836)"

• John Stuart Mill (1806-1873) (İngiltere): "Politik Ekonominin İlkeleri: Bazılarıyla Sosyal Felsefe Uygulamaları (1848)"

• Jean Baptiste Say (1776-1832) (Fransa): "Politik Ekonomi Üzerine Bilimsel Bir İnceleme; ya da Zenginliğin Üretimi, Dağıtımı ve Tüketimi (1803)"

• Leon Walras (1834-1910) (Fransa)

• Irving Fisher (1867-1947) (ABD): "Ekonomi İlkelerinin Temelleri (1911)"

• Alfred Marshall (1824-1924) (İngiltere): "Ekonomi İlkeleri (1890)"

Klasik Sistem, Alfred Marshall'ın (1824-1924) "Ekonomi İlkeleri, Londra 1890" adlı eseri ile nihai şeklini aldı. Klasik ekonomistler, "Serbest Ticaret" ve "Serbest Piyasaların" önemini vurguladı ve inandı. Klasik Sistem, emek piyasası da dahil olmak üzere tüm piyasalarda (yani mal, hizmet ve üretim faktörleri piyasasında; para piyasasında; ve emek piyasasında)

- Tam Rekabet Şartlarının geçerli olduğu ve

- Fiyatların ve Ücretlerin tamamen esnek olduğu varsayımına dayanmaktaydı.

Bu iki varsayım üzerine inşa edilen Klasik Sistem, ekonominin, kendi haline bırakıldığında Marshall'ın "Kısmi Denge Analizi" veya Walras’ ın Genel "Denge Analizi" yoluyla otomatik olarak tam istihdam noktasında dengeye ulaşacağını gösteriyordu. Bu varsayımlardan türetilen ikinci sonuç, A. Smith'in "görünmez el" olarak adlandırdığı "Fiyat Mekanizması"nın, ekonomik faaliyetleri yönlendireceği ve sadece otomatik tam istihdamı sağlamakla kalmayıp, aynı zamanda tüm diğer ekonomik sorunları optimal bir şekilde çözeceğini de gösteriyordu. Bu bilgiler dahilinde Klasik Sistem’in gelişimini, teorisini ve işleyiş prensiplerini, politika tavsiyelerini ve neden gözden düştüğünü biraz görelim.

The Birth of Economics as a Scientific Discipline

As economists, we trace the birth of economic science to Adam Smith and his work The Wealth of Nations. The first economic system, known as the Classical System, emerged in England at the end of the 18th century and dominated for almost 200 years. To understand those times and the dynamics of that period, let me provide a brief overview:

Economics emerged as a scientific discipline, from the 16th to the 18th centuries, England and other European countries (the developed nations of that era) followed an economic regime known as Mercantilism, a highly interventionist and protectionist policy, as described by Adam Smith. Mercantilism focused on increasing national wealth, which was thought to be achieved by accumulating gold (bullionism). Consequently, each country sought to minimize imports while promoting exports. However, these countries could not convert the gold entering their borders (as a result of a trade surplus) into currency; the gold was accumulating in the central bank’s vaults. These countries believed that by doing so, the wealth of the nation would increase. Ultimately, however, Mercantilism limited the volume of international trade between developed countries and reduced growth rates. Additionally, Mercantilism pushed these countries toward colonialism (imperialism), as the logic behind colonialism was: to acquire cheap raw materials from colonies, manufacture goods at low cost, and then sell these goods back to the colonies at high prices to make a profit. However, the Industrial Revolution brought significant changes to these countries.

With the invention of the steam engine, maritime and railway transportation expanded significantly, and factories emerged as a result of the mechanization of weaving looms. According to Arnold Toynbee, the Industrial Revolution evolved between 1760 and 1840; it began in England and then spread to other European countries. The Industrial Revolution created a large entrepreneurial (bourgeois) class. This emerging bourgeois class began to realize that the heavy interventionist and protectionist policies of Mercantilism were restricting their economic activities and reducing their profits. As a result, this burgeoning bourgeois class began to demand both political and economic freedom.

In response to Mercantilism, Adam Smith, in his 1776 work The Wealth of Nations, established economics as a scientific discipline by arguing that the government should withdraw from all economic activities, as this would lead to the most optimal economic and social outcomes for society as a whole. As a consequence of these developments, the French Revolution that began in 1789 secured political freedoms, while the Classical System promised economic freedoms.

In summary, the birth of economic science and the application of economics-based policies can be traced back to Adam Smith. As mentioned earlier, Adam Smith's system is known as the liberal economic system or laissez-faire capitalism. The same economic regime has been referred to by Marx and Marxist writers as capitalism or wild capitalism. The Classical System, which emerged as a response to Mercantilism's interventionism and restrictions, evolved over time with contributions from various Classical economists; it began with Adam Smith's An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations (1776), and was later followed by many economists in England, France, and the United States. One important point to note here is:

Laissez-faire (let them do), meaning let them produce, was reinforced by J.B. Say's Law of Markets. According to Say's Law, every good produced will have demand.

At the same time, laissez-passer (let them pass), meaning let countries trade with each other, was reinforced first by Adam Smith’s theory of Absolute Advantage and later by David Ricardo's Comparative Advantage theory, which showed that both trading countries benefit from trade.

The term laissez-faire refers to minimal government intervention in economic activities, while laissez-passer means free passage or a free trade agreement. Both expressions were borrowed from French and are generally used to emphasize economic freedom and the liberty of trade.

Additionally, it should be noted that A. Marshall's emphasis on technical progress laid the foundation for the first theories in development economics, a point often overlooked.

Let’s now look at some of the Classical economists:

Adam Smith (1723-1790, England): An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations (1776)

David Ricardo (1772-1823, England): On the Principles of Political Economy and Taxation (1817)

Thomas Robert Malthus (1766-1834, England): An Essay on the Principle of Population (1798)

Nassau William Senior (1790-1864, England): The Elements of Political Economy (1836)

John Stuart Mill (1806-1873, England): Principles of Political Economy (1848)

Jean Baptiste Say (1776-1832, France): Traité d'Économie Politique (1803)

Leon Walras (1834-1910, France)

Irving Fisher (1867-1947, USA): The Principles of Economics (1911)

Alfred Marshall (1824-1924, England): Principles of Economics (1890)

The Classical System reached its final form with Alfred Marshall's Principles of Economics (1890). Classical economists emphasized and believed in the importance of Free Trade and Free Markets. The Classical System was based on the assumption that:

Perfect competition conditions applied across all markets, including those for goods, services, and factors of production (labor market, money market, etc.);

Prices and wages were completely flexible.

Based on these two assumptions, the Classical System showed that the economy would automatically reach equilibrium at the full employment point through Marshall's Partial Equilibrium Analysis or Walras' General Equilibrium Analysis when left to its own devices. A second conclusion drawn from these assumptions was that the Price Mechanism, which Adam Smith referred to as the invisible hand, would guide economic activities and not only ensure full employment but also optimally solve all other economic problems. With this understanding, let's take a brief look at the development, theory, operational principles, policy recommendations, and why the Classical System eventually fell out of favor.