7. Kent Araştırmaları Kongresi : Sürdürülebilir, Yaşanabilir, Erişilebilir Konut ve Yaşam Çevreleri, Ankara, Türkiye, 18 Mayıs 2022, ss.304-313
Salgın sadece bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda toplumların gündelik yaşamını, toplumsal düzeni ve ekonomiyi büyük ölçüde etkileyen bir
unsurdur. Özellikle nüfusun yoğunlaştığı, farklı sosyoekonomik grupların bir arada ve etkileşim halinde bulunduğu kentsel alanlar, salgınların
yıkıcı etkilerinin yoğun şekilde gözlenmesine zemin oluşturmaktadır. Bu
yüzden kentler ve toplum sağlığı arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Tarih boyunca yaşanan salgınlar kentsel alanlara bakış açılarını
değiştirmiş, zaman içerisinde kentlerin daha sağlıklı hale gelmesi için
kent planlama altyapı sistemlerinin iyileştirilmesi, yayalaştırma çalışmaları, bazı kamusal mekânların yeniden işlevlendirilmesi gibi konulara
odaklanmıştır. Dolayısıyla kentlerde yaşanan krizlerde, kentler hem sorun hem çözüm üreten alanlar olmuşlardır.
2019 yılının Aralık ayında Vuhan’da ortaya çıkan COVID-19 salgınının etkisi halen devam etmektedir. Teknolojik gelişmelerle birlikte insanlar arasında etkileşimlerin artması, insan hareketliliğin hızlanması, uluslararası ticaret gibi unsurlar COVID-19 salgınını kısa sürede tüm dünyanın mücadele etmek zorunda kaldığı bir risk haline gelmiştir. Türkiye’de 11 Mart 2020 tarihinde ilk vakanın açıklanması sonrasında gündelik yaşamımızda salgın öncesinde hâkim olmadığımız pek çok terim yer almaya başlamış alışkanlıklarımızda zorunlu değişiklikler yaşanmıştır.
Kamusal alanlar salgınla birlikte hastalığın yayılımını arttırdığı için risk
alanlarına dönüşmüştür. Salgının yayılım hızını düşürmek ve engellemek amacıyla getirilen kısıtlamalarla birlikte, konutlar insanların en çok
vakit geçirdiği yerler haline gelmiştir. Salgın hastalıkların kapalı mekanlarda yayılım hızının yüksek olması açık ve yeşil alan talebini arttırmaktadır. Bu süreçte yeşil alanların türünü, dağılımını ve yeşil alanların ne
sunması gerektiği konusundaki beklentiler ve taleplerde değişiklikler
söz konusudur.
Salgının beraberinde getirdiği kısıtlamalarla birlikte sokaklar, meydanlar, parklar gibi kentlerin en önemli parçalarından olan kamusal
alanların, kullanımı ve bu alanlarda gerçekleştirilen faaliyetler sınırlandırılmıştır. Salgın sırasında kamusal alanların tekrardan kullanıma açılması sürecinde insanların salgın öncesinde AVM’ler, restaurantlar gibi
kapalı alanları kullanımı yerini kent parklarına, sosyal mesafe koşullarına uyum sağlayabilecekleri doğayla etkileşim gerçekleştirebilecekleri
alanlara bırakmıştır. Kamusal alanların tasarlanması, planlaması konuları bu kapsamda daha fazla tartışılmaya başlanmıştır. Salgının önemli
etkilerinden biri de şüphesiz ekonomik faaliyetler üzerinde gözlenmiştir.
Kapanma dönemlerinde ekonomik faaliyetlerin sadece temel ihtiyaçların karşılanabileceği şekilde sınırlandırılması hizmet sektöründe faaliyet
gösteren yerel işletmelerinin faaliyetlerinin son bulmasına yol açmıştır.
Salgının yarattığı tüm bu etkiler, konuta olan bakış açısında, konuta
ilişkin taleplerde ve beklentilerde değişikliklere sebep olmuştur. Salgın
öncesinde mekana bağlı olan faaliyetler yerini uzaktan çalışma, eğitim,
e-ticaret gibi faaliyetlere bırakmıştır. Böylece özel alan olarak nitelendirilen konutlar barınma işlevine ek olarak ofis, eğitim alanı vb yeni işlevler
üstlenmişlerdir. Salgın sırasında insanların yürüme mesafesindeki alanları kullanması, konutlarına yakın çevrelerdeki alanlarda ve sokaklarda geçirdikleri zamanın artması, konut ve yakın çevresindeki alanlardan
beklentilerini de değiştirmiştir.
Konut ve salgınla ilgili son dönemde yapılan çalışmalarda, konut tercihlerinde, konutun kişisel çalışma alanı sağlayabilecek olması, bahçenin,
balkon varlığı ve havalandırma imkanları, doğal ışık imkanları, depolama alanının yeterliliği, konutun tasarımı gibi kriterlerin gündeme geldiği görülmektedir. Konutun park, açık yeşil alanlara yaya ve bisiklet
ulaşımına yakınlığı güvenlik gibi konulardaki araştırmalar, beraberinde
bu nitelikte konut alanlarına erişim konusundaki eşitsizliklerin de tartışılmasına neden olmuştur. Bu süreçte özellikle kent merkezinde bulunan
konut ve arsa fiyatlarında geçici bir süreyle düşüşlerin gözlendiği bilinmektedir. Türkiye’de de salgınla birlikte konut satışlarında düşüşler yaşanmış,uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte üniversite öğrencilerinin ailelerinin yanına dönmesi kiralık konut sayısında artışa neden olmuştur.
Ülkelerin izledikleri politikalar farklılık göstermekle birlikte ülkemizde
konut kredisinde faizlerin düşürülmesiyle, konut piyasasında yeniden
hareketlilik yaşanmıştır. ABD şehirlerinde yapılan bazı çalışmalarda konut fiyatlarına sadece COVID-19 enfeksiyon riskinin daha yüksek olduğu ve tıbbi durumların kötü olduğu bölgelerde olumsuz etkisi olduğu
tespit edilmiştir. Nüfus yoğunluğunun fazla olduğu şehir merkezi gibi
yerlerde tek yatak odalı mülkler ve üç yatak odalı bir mülkün ortalama
fiyatı düşerken, banliyöler gibi düşük yoğunluklu yerlerde kapanma
sonrası fiyat artışı gözlenmiştir.
COVID-19 salgını halen devam etmekte olduğu için salgının beraberinde getirdiği konut ile doğrudan ve dolaylı etkilerin kalıcı olup olmadığına yönelik çıkarımlarda bulunmak güçtür, fakat kırsal alanda yaşayan nüfusun kentlerde yaşayanlara göre hastalık riskinin az olmasının
da etkisiyle Türkiye’de yapılan çalışmalar incelendiğinde kırsal alanlara
yönelik talebin arttığı, kent merkezinde yaşayan bazı grupların ikincil
konutlarına yerleşme eğiliminde olduğunu söylemek mümkündür.
Bu noktadan hareketle bildirinin amacı, COVID-19 öncesi ve sırasında ulusal ve uluslararası akademik yazında konut üzerine gerçekleştirilmiş çalışmalarla ilgili niteliksel ve niceliksel bir araştırma
yaparak, salgın sürecinde konuta bakış açısında yaşanan değişimlerin bilimsel bir anlatısını ortaya koymaktır. Bu amaç doğrultusunda, ulusal ve
uluslararası düzeyde, gerçekleştirilmiş makale, çalışma raporu, yüksek
lisans, doktora tezi, kamuoyu yoklaması, saha çalışması ve konferans
tebliği vb. akademik çalışmalar irdelenerek, salgın süreçlerinde konut ve
yakın çevresine yönelik öne çıkan faktörlerin nasıl evrildiği (ya da evrilmediği) sorusuna cevap aranmaktadır.