1982 Anayasası ve Çevrenin Korunması: Karşılaştırmalı Örnekler Işığında Bir Değişiklik Önerisi


Aslan V.

11. Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali “Herkes İçin Çevre Adaleti” Tebliğler, Adem Sözüer,Sertaç Işıka,Sümeyra Karınçu Karaağaç, Editör, On İki Levha Yayınları, İstanbul, ss.713-734, 2023

  • Yayın Türü: Kitapta Bölüm / Araştırma Kitabı
  • Basım Tarihi: 2023
  • Yayınevi: On İki Levha Yayınları
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Sayfa Sayıları: ss.713-734
  • Editörler: Adem Sözüer,Sertaç Işıka,Sümeyra Karınçu Karaağaç, Editör
  • İstanbul Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Dünya genelinde küresel ısınma, Türkiye özelinde de orman yangınları, seller, müsilaj ve plastik atık gibi sorunlar nedeniyle çevreyle ilgili tartışmalar hiç olmadığı kadar gündemde yer almaya başlamıştır. Çevre sorunlarının önlenmesi ve var olan sorunların giderilmesi etkin hukuki mekanizmalar gerektirdiğinden söz konusu tartışmalar hukuk alanına da yansımış, birçok ülkede konuyla ilgili anayasal ve yasal değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Fransa’da 2005 yılında yapılan reformla Çevre Şartı’nın Anayasa’nın bir parçası haline getirilmesi bu çerçevede dikkat çekici bir örnek olarak durmaktadır. Hatta bazı ülke anayasalarında çevre, korunması gereken bir nesne konumundan anayasal düzeyde hak sahibi olan özne konumuna getirilmiştir. Doğanın hak öznesi olarak belirlendiği ve haklarının sayıldığı Ekvator Anayasası bu çerçevede örnek olarak gösterilebilir. Üstelik yasama ve yürütme organlarının dışında yargı organları da son zamanlarda, çevrenin korunması ile ilgili oldukça ilerici kararlara imza atmaktadır. Bu bağlamda, Alman Federal Anayasa Mahkemesinin geçtiğimiz Nisan ayında verdiği karar yakın bir örnek olarak akıllara gelebilir. Mahkeme bu kararda, 2019 yılında yürürlüğe giren İklim Koruma Yasası’nı kısmen Anayasa’ya aykırı bulurken yasa koyucunun emisyonların azaltılması hedefi ile ilgili daha ayrıntılı düzenlemeler getirmesi gerektiğine hükmetmiştir. Bu çerçevede dikkat çeken, çevreyle ilgili sorunların tüm özgürlükleri etkileme potansiyeline olan vurgu olmuştur. Avrupa Birliği üyesi devletler başta olmak üzere birçok devletlerde benzer kararların verileceğinden şüphe duyulmamaktadır. Tüm bu gelişmelere paralel olarak, öğretide de “çevresel anayasacılık”, liberal, sosyalist ve diğer anayasacılık akımlarının yanında yeni bir anayasacılık akımı olarak kabul görmeye başlamıştır.1 Türk Hukuku’nda çevrenin korunmasıyla ilgili son dönemde yaşanan gelişmelere bakıldığında ise karşılaştırmalı örneklere nazaran çok daha yavaş bir gelişim süreci görülmektedir. Özellikle 1982 Anayasası’na ve Anayasa’da yapılan değişikliklere bakıldığında bu konuya yeterince ilgi gösterilmediği belirtilebilir.

 

1982 Anayasası’nın çevreyle ilgili temel düzenlemesi elli altıncı maddenin ilk fıkrasında karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu fıkrada, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevi olarak belirtilmektedir. Bu düzenleme dışında Anayasa’nın çeşitli maddelerinde çevreyle doğrudan ya da dolaylı ilgisi bulunan hükümler de bulunmaktadır. Ancak 1982 Anayasası kabul edildiğinden bu yana yapılan değişikliklerde çevreyle ilgili temel düzenlemelerde herhangi bir değişiklik söz konusu olmamıştır. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay gibi yüksek mahkeme kararlarında çevrenin korunmasına dair belirlemelerin sayısı artsa da bu kararlarda da çevrenin layık olduğu önemin aksine, yeterince yer edinemediği görülmektedir. Söz konusu eksikliklerin altında yatan temel sebep ise 1982 Anayasası’nda, çevreyle ilgili günümüzün gereklerini karşılayacak temel bir düzenlemenin bulunmamasıdır. Tüm bu nedenlerle tebliğin temel amacı çevre ile ilgili olarak 1982 Anayasası’nda yapılacak olası bir reform için önerilerde bulunmak olacaktır. Bu amaca yönelik olarak tebliğde, çevrenin korunması ile ilgili kavramsal sorunlar, karşılaştırmalı anayasal düzenlemeler ile yabancı mahkemeler tarafından verilen kararlar ele alınacak; ardından reform önerilerinde bulunulacaktır.