Bky, İstanbul, 2009
Osmanlı’dan bağımsızlık hayaliyle yola çıkan Rum Filiki Eterya ihtilal örgütünün 1814’da başlattığı macera, 1821’de hayal olmaktan çıktı, 3 Şubat 1830’da, yani sadece 16 yıl gibi kısa bir sonra gerçeklerle buluştu. Elbette bu maceranın başarıya ulaşmasında Helen dostu Avrupalıların gayretleri, Rum isyancıların hayallerinin çok ötesinde bir değer taşıyordu. Böylece ilk defa olarak Osmanlı Balkanında bir Hıristiyan devlet bağımsızlık kazanırken, fethinden itibaren Ege Denizi’nde mutlak Osmanlı egemenliği de yine ilk defa olarak kısıtlanmış oluyordu.
Rum ayaklanması, hem devlet ve hem de yüzyıllarca Mora’yı vatan edinip, buralarda binlerce eser meydana getiren Türkler için sıkıntılarla dolu, çok dramatik bir süreci de başlatmış oldu. İsyan kısa sürede acımasız bir din ve ırk savaşı haline dönüştü. Avrupa’dan maddi-manevi destek gören Rumlar, hedeflerinin Mora’da bir tek Türk kalmayana kadar savaşmak olduğunu en başında açıkça ilan ettiler. Olaylara şahit olan Avrupalı yazarların anlattıklarına göre, isyan bölgelerinde öyle anlar yaşanmıştı ki, Türkler için bazen ölüm kurtuluş oluyordu. Osmanlı’nın Mora Müslümanları olarak tanımladığı zümre isyan bittiğinde tamamen tarih sahnesinden silinmiş durumdaydı. Bu süreçte Müslümanların bir kısmı yerlerinden yurtlarından oldular. Dünün çift-çubuk, arazi sahibi itibarlı insanları, bir anda orada-burada sefalet içinde yaşamaya mahkûm oldular ve devletin kısıtlı yardımları ile hayatlarını sürdürmeye çalıştılar. O dönemde muhacir organizasyonu yapacak resmî bir kurumun olmayışı, bu ilk Yunanistan göçmenlerinin acılarını daha derinleştirdi. İsyanın bitiminde Yunanistan’daki Türk emlak ve vakıfları tasfiye edilirken, bölgedeki asırlık Türk medeniyeti izleri de sonsuza kadar silinmiş oluyordu.
Türk-Yunan ilişkilerindeki tartışmaları sadece bugünün hukukî, politik, ekonomik, askerî ve stratejik gelişmelerine odaklanarak anlamak mümkün görünmemektedir. Bazen üzerinden yüzlerce yıl geçmiş travmalar ile zaferlere dair imgeler, algılar, düşünceler ve duygular, bunlarla alâkalı ruhsal etkiler, kuşaktan kuşağa aktarılır. Dolasıyla iki ülke ilişkilerinin tarihî seyrindeki bilhassa kırılma noktalarının objektif-bilimsel kriterlerle ve birincil kaynaklar eşliğinde incelenmesi şüphesiz günümüz sorunlarının çözümüne ışık tutacak önemdedir.