Preeklampside Anjiyogenez Faktörleri ile Plazma Proteomu Arasındaki İlişkinin Değerlendirilmesi


Tezin Türü: Doktora

Tezin Yürütüldüğü Kurum: İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİK BÖLÜMÜ, Türkiye

Tezin Onay Tarihi: 2022

Tezin Dili: Türkçe

Öğrenci: Vildan Yaman

Asıl Danışman (Eş Danışmanlı Tezler İçin): Emine Şeküre Nazlı Arda

Eş Danışman: Ali Benian

Özet:

Preeklampsi (gebelik zehirlenmesi) anne ve bebeğin yaşamını tehdit eden ve zorunlu erken doğumla sonuçlanan bir gebelik komplikasyonudur. Gebeliğin ilk üç aylık periyodunda (birinci trimester) plasenta oluşumu sırasında meydana gelen vaskülogenez ve anjiyogenez süreçlerindeki aksaklıklar nedeniyle ortaya çıktığı düşünülse de, patofizyolojisi henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu çalışmanın amacı, preeklampsi gelişen gebeler ile sağlıklı gebelerde anjiyogenez ve anti-anjiyogenez faktörlerinin düzeyini ve plazma proteomunu araştırmak, protein ekspresyonu değişen proteinleri saptamak ve anjiyogenezle ilişkisini inceleyerek hastalığın moleküler mekanizmasına dair yeni bilgilere ulaşmaktır. Çalışmanın ilk aşamasında preeklampsi tanısı almış gebeler (deney grubu) ve sağlıklı gebelerden (kontrol grubu) antikoagülan içeren tüplere tam kan örnekleri alındı ve santrifüjlemeyle plazma örnekleri ayrıldı. Preeklampsi ve kontrol gruplarının plazma sFlt-1 (çözünebilir fms-benzeri tirozin kinaz-1, anti-anjiyogenik faktör) ve PlGF (plasenta büyüme faktörü, anjiyogenik faktör) düzeyleri ELISA yöntemiyle belirlenerek kıyaslandı. İkinci aşamada preeklampsi ve kontrol gruplarının plazma örnekleri havuz yapıldı ve iki boyutlu sodyum dodesil sülfat poliakrilamid jel elektroforezi (2D SDS-PAGE) ile analiz edildi. İki grup arasında farklı eksprese edilen proteinlere karşılık gelen spotlar jelden kesilerek MALDI-TOF/ TOF MS ile analiz edildi. Protein miktarında artış ve azalış gösteren iki protein Western blotlama ile doğrulandı. Preeklampsi grubunda birim protein başına sFlt-1 miktarı (0.83 ± 0.063 ng/mg protein) kontrole (0.067 ± 0.010 ng/mg protein) kıyasla anlamlı derecede yüksek bulundu. PlGF düzeyi, preeklampsi grubunda 0.0026 ± 0.0005 ng/mg protein, kontrol grubunda 0.0023 ± 0.0004 ng/mg protein olarak belirlendi, dolayısıyla bu faktör bakımından iki grup arasında anlamlı bir fark yoktu. PE grubundaki sFlt-1/PlGF oranı (0.20 ± 0.02), kontrol grubuna (0.13 ± 0.006) göre anlamlı derecede yüksekti. Yapılan proteomik analizler sonucunda 17 spotta regülasyonun farklı olduğu bulundu. Preeklampsi grubunda haptoglobin (6.8 kat), kompleman C3 (5.34 kat), apolipoprotein A-I (3.07 kat), keratin tip 1 hücre iskeleti 10 (9.71 kat) up-regüle iken albümin (1.3 kat), fibrinojen beta zinciri (2.59 kat), α-1-antitripsin (4.83 kat) ve fibrinojen alfa zinciri (68.88 kat) down-regüle durumdaydı. Çalışmanın son aşamasında iki proteinin ekspresyonundaki değişim (haptoglobindeki artış ve fibrinojen β'daki azalış) Western blotlama ile valide edildi. Akut faz proteinlerinden olan haptoglobin, inflamasyon, oksidatif stres ve enfeksiyon ile ilişkilidir. Bu protein endotel fonksiyon bozukluğuna, damarlarda hasara ve inflamasyona neden olan serbest hemoglobine bağlanarak iş gördüğünden, preeklampside artan sFlt-1 düzeyine bağlı anti-anjiyogenezi geri döndürmeye çalışan olası faktörlerden biri olabilir. Preeklampsi hastalarında fibrinojen β'daki down-regülasyonun gebelik evresi ve hastalığın şiddeti ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Literatürde bu pıhtılaşma faktörüyle ilgili farklı bulgulara rastlandığından, anjiyogenezdeki rolüne ilişkin bir yorum yapabilmek için diğer faktörlerle birlikte ele alınması ve gen düzeyinde incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Sonuç olarak, bu çalışma preeklampside anjiyojenik faktörler ile plazma proteomu arasındaki ilişki hakkında önemli ipuçları sağlamıştır. Bununla birlikte, preeklampsinin moleküler mekanizmasını aydınlatmak için örnekleme prosedürlerinin ve proteomik yöntemlerin standardize edilmesi ve gen düzeyinde araştırmalar yapılması gerektiği açıktır.