Disiplinler arası Arktik ve Antarktika hakkında bilimsel bilgi alışverişini teşvik etmeyi amaçlayan Polar Research Grubu, uluslararası bir araştırmacı topluluğuna hizmet eder.
Dünya iklimi üzerindeki belirgin etkisi her geçen gün daha fazla anlaşılan kutuplar hakkındaki çalışmalar her geçen gün artmaktadır. İklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasında ve dünyamızı yaşanır bir gezegen kılan en önemli coğrafyaların kutuplar olduğunu her geçen gün daha fazla anlaşılır kılan bilimsel çalışmaların hem niteliği hem de niceliği artmaktadır. Özellikle Antarktika’nın Dünya iklimi üzerindeki etkilerinin çok belirleyici olacağı aşikârdır. Soğuk okyanus akıntıları ile çevrili olan Antarktika çevresindeki deniz suyunun düşük sıcaklık ve tuzluluğu yoğunlaşarak derin okyanus akıntılarının ortaya çıkmasına neden olur. Antarktika kıyılarından başlayan ve Kuzey yarım küreye uzanan okyanus akıntıların esasen Kuzey yarım kürede yaşamın daha ılıman olmasını sağladığı oşinograflar tarafından 19.yy da gerçekleştirilen ilk modern deniz bilimleri araştırmaları ile ortaya konulmuştur. Arktik okyanusu buzla kaplı bir okyanus olup iklimi, yıl boyunca soğuk ve karasal etkilere açıktır. Kış aylarında deniz buzu genişlerken, yaz aylarında geri çekilir. Arktik Okyanusu, Akdeniz suyu ile birleşen sıcak ve tuzlu akıntılar ile etkilenip Kuzey Atlantik'ten gelen sıcak su ve Karadeniz'den gelen su ile birlikte Arktik'teki ekosistemi besler. Her iki bölgede de iklim değişikliği, deniz buzu kaybı, okyanus asitlenmesi ve sıcaklık artışları gibi ciddi etkilere neden olmaktadır. Bu durum, deniz yaşamını ve küresel iklim sistemini doğrudan etkileyerek geniş çaplı ekosistem değişikliklerine yol açmaktadır.
Dünyamızın geçmişten günümüze karşılaştığı iklim değişikliği olaylarının ve atmosferik değişikliklerin belirlenmesi kutup bölgelerindeki buzullardan ve deniz tabanından alınan örnekler ile açıklanabilmektedir. Jeolojik açıdan korunmuş bölgeler olan kutuplar dünyanın oluşumundan bu yana geçen sürede gerçekleşen tüm gelişmeler için koruyucu kimliği ile geleceğe ışık tutmaktadır. İleriye yönelik olarak gerekli önlemlerin alınmasında, elde edilen bu veriler ile karar vericiler için şekillendirilecek modelleme çalışmalarının ehemmiyeti büyük bir önem arz etmektedir.
Potansiyeli yüksek doğal kaynakların varlığının yanında Antarktika, iklim araştırmaları, jeofizik, biyoloji, uzay bilimleri ve diğer bilim dalları için korunmuş doğal bir laboratuvar özelliğine sahiptir. Antarktika, Dünya'daki en soğuk, en kurak, en yüksek ve en rüzgârlı kıta olup bu ekstrem koşullar altında sadece var olmak bile zor olsa da, bu bölge bilimsel araştırmalar için birçok fırsat sunmaktadır. Antarktika bir nevi dünya da insan etkisinin en az olduğu devasa bir doğal korunmuş laboratuvardır. Ancak güncel araştırmalar her iki kutup bölgesininde kirlilik açısından bağışıklığının azaldığı ve hatta oşinografik özellikleri nedeniyle yüksek baskı altında olabileceğine işaret etmektedir. Bu durum güncel mikroplastik ve ilaç etken madde gibi jenerik kirlilik araştırmalar ile İÜ Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü bilim insanları tarafından ortaya konmuştur. Bu gibi çalışmalara imkân sağlamak için Antarktika’da bilimsel üsler kurulmaktadır. Nihai olarak bilime hizmet etmek adına ülke çalışmalarını koordine etmek ve uluslararası ortaklıklara daha fazla katkı sağlamak üzere kalıcı bir üs kurulması öncelikli ulusal hedeftir. Ancak söz konusu üslerin kurulabilmesi için sadece yüksek motivasyon ve azim yetmemektedir. Aynı zamanda Antarktika başta olmak üzere kutup bölgelerinde bilimsel araştırmalar gerçekleştirmek ilgili coğrafyayı korumak için organize olan kurum ve kuruluşların öncelikli beklentisidir.
1959 yılında imzalanan ve ülkemizin 1995 yılında taraf olduğu Antarktika Antlaşması, Antarktika’yı barış ve bilime adanmış doğal koruma alanı olarak güvence altına almıştır. Askeri açıdan tamamen arındırılmış bir kıta olarak insanlık adına ümit vaat eden Antarktika, çatışma olmaksızın tamamen işbirliği ile süregelen bir politik statüye sahiptir. Antarktika bu özelliğiyle, insanlığın ortak yararına adanmış yegâne kıtası ve denizalanıdır. Antlaşmaya hâlihazırda 53 ülke taraf olup, Türkiye her yıl gerçekleştirilen Antarktika Antlaşması İstişare Toplantılarında, kıtaya ilişkin bilgi paylaşımı ve düzenlemelerin kararlaştırılması süreçlerinde yer almaktadır.
1960’lardan bu yana Türk bilim insanları Antarktika konusunda çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu çerçevede, Antarktika’da, Prof. Dr. Atok Karaali ve Prof. Dr. Umran İnan adlarını taşıyan coğrafi noktalar bulunmaktadır (Karaali Kayalıkları ve İnan Tepesi). Günümüzde de Türk bilim insanlarının Antarktika’ya olan ilgileri artarak devam etmektedir. Özellikle Cumhurbaşkanlığı himayesinde Antarktika’da icra edilen bilimsel araştırma seferleri ciddi bir bilimsel kapasitenin oluşmasını sağlamıştır. Bunun yanı sıra uluslararası ortaklıklarla gerek Antarktika ve gerekse de Arktik Okyanusunda gerçekleştirilen bilimsel çalışmaların sayıları ve kaliteleri evrensel literatüre ciddi bir katkı sağlamaktadır.
İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimcileri (oşinografları) Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleştirilen Antarktika ve Arktik seferlerinin büyük kısmına personel katkısı sağladığı gibi araştırma projeleriyle de ciddi bir potansiyel oluşturmaktadır. Bu araştırmalarda, kutup bölgelerindeki iklim değişikliği, buzulların erimesi ve kutup ekosistemlerinin dinamikleri gibi bilimsel etki alanı oldukça yaygın olan konular ele alınmıştır. Dolayısıyla, artan ulusal faaliyetler akabinde uluslararası işbirliklerini de geliştirmiş ve büyük uluslararası organizasyonlara daha fazla katılım sağlanır olmuştur.
İstanbul Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsünün kutup bölgelerindeki çalışmaları sadece fen ve mühendislik alanlarında sınırlı kalmamış olup, iklim değişikliği ile özellikle kutup dairelerinde yaz aylarında buz örtüsü azalmış olan deniz alanının deniz ticareti üzerindeki etkileri de araştırma portföyümüzde 2021 yılından bu yana yer almaktadır. Deniz ticaretinin değişen rotasının anlaşılmasının, dış ticaretinin büyük kısmını denizlerden gerçekleştiren ülkemiz için bir bilimsel merak olmaktan çok öte anlamlar taşıdığı aşikârdır. Bu konudaki altyapımızın yakın zamanda daha da belirgin hale geleceğini düşünmekteyiz.
Türkiye'de kutup araştırmaları, özellikle TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kutup Araştırmaları Enstitüsü (KARE) tarafından yürütülmektedir. KARE, Antarktika ve Arktik bölgelerinde bilimsel araştırmalar ve seferler düzenlemekte ve bu seferlerle bilimsel çalışmaları teşvik etmekte ve uluslararası organizasyonlara karşı ülkemizin sorumluluk ve yükümlülüklerini yerine getirmektedir. İstanbul Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nün Arktik ve Antarktika bölgelerindeki bilimsel araştırmalarını daha fazla işbirliklerine kavuşturmak için oluşturulan Kutup Araştırmaları Grubu, bu bölgelerin çevresel ve sosyal etkilerini incelemek üzere uluslararası araştırmacılara açık şekilde organize edildi. Grup, kutup bölgelerindeki değişimleri ve bu değişimlerin dünya çapında etkilerini anlamaya yönelik çalışmalar yapmak ve disiplinlerarası bilimsel bilgi alışverişini teşvik etmeyi amaçlamaktadır. Kutup denizlerinin fiziksel oşinografik dinamiklerinin anlaşılması ve modellenmesi kutupların ve denizlerin iklim değişikliği üzerindeki etkilerinin anlaşılmasında büyük önem arz ettiği gibi, kutup bölgelerindeki besin zincirinin ilk basamaklarına dair araştırmalar, sürdürülebilir ekosistem dinamiklerinin anlaşılmasında da büyük bir öneme sahiptir. Bölgeden izole edilecek fitoplankton vb. türlerinin gelişmiş toplumun ihtiyaçları için alternatif çözümlere sahip olabileceği ve önemli teknolojik gelişmelere kapı açacağı aşikârdır. Bunun yanı sıra karasal tüketim malzemelerine alternatif olarak ürün ve hizmetlerin denizlerden karşılanması olarak özetlenebilecek Mavi Ekonomi veya Mavi Büyüme kavramları için kutuplar özelinde araştırmaların gerçekleştirilmesi için Kutup Araştırmaları Grubunun lider bir platform olarak görev üstleneceği düşünülmektedir.